Batılı bilimcilerin özellikle de yüksek düzeyde teorik fizik
yapan bilimcilerin, felsefi açıdan kafalarını kurcalayan temel bir
soru var: Tanrı...
Fizikçinin evreni açıklayan formüllerinde Tanrı'ya yer yoktur.
Mesela ünlü "e=mc2"... Formülde enerji (e), kütle (m) ve ışık hızı
(c) yer alır. O kadar. Evrenin işleyişini açıklamak için formüle
bir de T (Tanrı) değişkeni eklenmemiştir.
Burada kastedilen, "Dünyaya niye geldik, hayatın amacı nedir"
türünden sorular değil. Çünkü onlar, anlam arayışındaki insanların
psikolojik sorularıdır.
Fizikçinin karşısına dikilen 'felsefi' Tanrı sorusunun iki boyutu
var: İlki fizikçinin çalışmaları, evrende belli bir düzen olduğunu
gösterir. Peki, bu düzenin kaynağı nedir?
İkinci boyut ise çok daha zorludur: Var olan niye var? Niye yokluk
değil de, varlık söz konusu?
76 yaşında hayata veda eden büyük fizikçi Stephen Hawking de bu
sorulara cevap aramıştı.
Hemen söyleyelim: Hawking dinlerin ortaya koyduğu Tanrı kavramıyla
ilgilenmiyordu. Şöyle demişti: "Bire bir ilişki kurulabilen, insan
benzeri bir Tanrı anlayışı içindeler. Evrenin sonsuz büyüklüğü ve
insanlığın bu sonsuzluk içindeki cüzi ve tesadüfi varlığı
düşünüldüğünde, böyle bir Tanrı imkansızdır..." Dinlerin Tanrısı,
Hawking'i tatmin etmiyordu ama yukarıda sözünü ettiğim felsefi
sorular da aklını kurcalıyordu. Böylece önce şu noktaya ulaştı:
"Evren gelişigüzel bir şekilde işlemiyor... Tanrı işte bu düzeni
kuran güç olabilir. O zaman biz fizikçiler de Tanrı'nın aklını
anlamaya çalışan kişiler oluyoruz." Ona göre, buradan çıkan sonuç
şuydu: "Tanrı düzenin kurallarını yarattıysa, insanların işlerine
bire bir müdahalesi söz konusu olamaz." (Bu anlayışa deizm...