Çok mu büyüktü, diye sordum arkadaşıma. "Evet, çok büyüktü ama
başka büyük eserler de gördüm hayatta. Asıl önemlisi, insanlığa
olan inancımı yeniden kazandım" dedi.
CERN'den ve LHC'den söz ediyorduk.
Hani İsviçre'nin Fransa sınırına yakın bir yerde kurulmuş olan
devasa fizik laboratuvarından ve içindeki görkemli hadron
çarpıştırıcısından.
CERN, Avrupa Nükleer Araştırma Konseyi'nin, LHC ise Büyük Hadron
Çarpıştırıcısı'nın kısaltması. LHC günümüze kadar tasarlanmış en
büyük bilimsel aygıt.
Hadron Çarpıştırıcısı'nın ne olduğunu soracaksınız tabii ki...
Basit bir cevap vereyim mi? Çok çok küçük şeyleri anlamak için
yapılmış kocaman bir araç. 'Sörn' diye okuduğumuz CERN'de başka
cihazlar da var elbette. Ancak en büyüğü LHC (ya da Türkçe
kısaltmasıyla BHÇ.) LHC'nin ne yaptığını, CERN'de neyin ölçüldüğü
ve keşfedilmeye çalışıldığını basitçe anlatmaya çalışayım.
Biz insanlar sonsuz bir büyüklük ile hemen hemen sonsuz bir
küçüklük arasında yaşıyoruz. Sonsuz büyüklük dediğim evren
elbette.
Biz dünyada oturuyoruz... Dünyamız, Güneş Sistemi'nin parçası...
Güneş Sistemi ise Samanyolu adlı galaksinin, yani yıldızlar
kümesinin parçası. Samanyolu galaksimizde kaç yıldız var dersiniz?
Sıkı durun: 150 ile 250 milyar (evet milyar dedim) arası.
Peki bizim buralardan ışık hızıyla giden bir uzay aracına binsek,
en yakın galaksi olan Andromeda'ya ne kadar zamanda varırız? Cevap
veriyorum: İki buçuk milyon yıl! Yani ışık hızıyla iki buçuk milyon
yıl gidersek, Andromeda'ya varırız.
Gelelim küçüklüklere: İnsan organlardan yapılmıştır... Organlar
hücrelerin toplamıdır... Hücreler ise moleküllerden oluşur...
Moleküller, farklı atomların bir araya gelmesiyle
şekillenmiştir.
Peki ya atomlar? Atomun ortasında bir çekirdek vardır. Bu çekirdek
proton ve nötron denilen parçacıklardan oluşmuştur.
Onların çevresinde elektron dediğimiz parçacıklar inanılmaz bir
hızla dönerler.
Bitti mi? Bitmedi. Atomun da altına indiğimizde kuark, nötrino,
bozon gibi başka parçacıklarla karşılaşırız.
'Karşılaşırız' dememe bakmayın, onları göremiyoruz. En güçlü
mikroskoplarımız dahi gözlem yapmamıza yetmiyor. Ancak başka
cihazlar sayesinde varlıklarını saptıyor ve etkilerini
ölçebiliyoruz.
Bu parçacıklara küçük demek yetmez.
Onlar küçüğün de küçüğü. Santimetrenin milyarda birinden, hatta
milyar kere milyar birinden söz ediyoruz.
İşte evrendeki nesneleri oluşturan bu mini minnacık parçacıkları
araştırıyor fizikçileri bir bölümü. Çalışmalar sürerken ortaya
önemli sorular atılıyor. Bunlara cevap veren bilimciler, Nobel
Fizik Ödülü'ne layık görülüyor.
Fiziğin en önemli sorularından biri, parçacıkların nasıl kütle
kazandığıydı.
Birçok bilimci bunun üzerinde çalıştı. Sonunda İngiliz Peter Higgs
bir cevap buldu. Özel bir bozon vardı ve bu parçacık diğerlerine
kütle sağlıyordu.
Ancak Higgs teorik fizikçiydi.
Çalışmalarını matematiği kullanarak masa başında yapıyordu. Keşfi
doğru mu, değil mi bilinmiyordu.
İşte LHC, bu ve benzeri soruları aydınlatacak deneyler yapmak için
kuruldu. Avrupa devletleri ve dünya bilimcileri büyük bir dayanışma
örneği gösterdi. İnşası için milyarlarca dolar harcandı. LHC'de
parçacıklar ışık hızında çarpıştıracak ve sonuçlar ölçülecekti.
İlk hedef Higgs Bozonu (ve Alanı) denilen o özel bozunu
saptamaktı.
Olmazsa milyarlar boşa gitmeyecekti ama bir burukluk ortaya
çıkacak, fizikçilerin şevki kırılacaktı. Hatta Stephen Hawking gibi
bazı bilimciler "İnşallah bulunmaz çünkü çok sıkıcı" diyordu.
Binlerce bilimci, yıllarca çalıştı. Ve sonuç: 2012 Temmuz ayında,
medyanın Tanrı Parçacığı dediği Higgs Bozonu'nun saptandığı resmen
açıklandı. 1964'ten beri bu anı bekleyen Peter Higgs, açıklamayı
gözyaşlarıyla karşıladı. Ertesi yıl, 84 yaşında Nobel aldı.
Gelelim kitaba... Aynı olaylar, Peter Higgs veya LHC'nin inşası
veya ülkelerin bilim politikaları açısından da anlatılabilirdi. Bu
kitap ise merkeze fiziği ve matematiği koymuş.
Başta da belirttiğim gibi, Alfa Yayınları bu değerli ama zor kitabı
basarak şövalyelik yapmış. Ne kadar gururlansalar az. Bu tarz
kitapları çoğunlukla üniversiteler yayımlar.
Kitabın çevirmeni Yeditepe Üniversitesi'nden fizikçi Dr.
Ercüment Akat... Hoca, Türkçe açısından kitabı gayet anlaşılır bir
dille çevirmiş. Ancak bizim gibi fizik-matematik fıkdanı fanilerin,
o denklemleri, tabloları, tabirleri kavraması mümkün değil. Biz bir
çorba içip gelelim.