Bugün ayın 26'sı... Hıristiyan aleminin (tabii hepsinin değil,
öncelikle Katoliklerin) Hz. İsa'nın doğum günü olarak kutladığı 25
Aralık'a bir ay kaldı. O güne biz Noel diyoruz. Çok kullanılan
diğer kelime Christmas.
Aslında uydurma bir tarih bu... Kilise yüzyıllar önce öyle demiş,
öyle kabul edilmiş. Yoksa Hz. İsa'nın doğum gün bilinmiyor.
Bizde de adet oldu. Birisinin, "Hıristiyan geleneği olan
Yılbaşı'nı, Müslümanlar kutlamaz" demesiyle tartışma başlıyor. İşte
buraya yazıyorum: Yılbaşı'na iki hafta kala, bu yıl da aynı
tartışma yapılacak.
Halbuki Hıristiyan geleneği olan gün Noel'dir, yani 25 Aralık'tır.
Yılbaşının ise dini bir içeri yok. Bir takvim olayıdır.
İnançlı-inançsız herkes kutlayabilir. Neticede yeni yıla mutlu ve
umutla girmeyi, taze bir başlangıç yapmayı kim istemez?
Neyse... Bizimkiler Noel'den yakınıyor da, Hıristiyanlar çok mu
memnun? Avrupa ve ABD'deki ışıltılı Noel pazarlarına, süslenmiş
AVM'lere bakıp "Evet" demeyin. Çünkü tam da bundan yakınanlar
var.
Sıradan bir din adamının, Kuzey İrlandalı Katolik rahip Desmond
O'Donnel'in, Kiliseye yaptığı çağrı bütün Avrupa medyasında yankı
buldu.
Rahip O'Donnel, "Artık bu güne Christmas (Hz. İsa için yapılan
ayin) demeyelim. Başka bir isim bulalım. Çünkü olayın Hz. İsa ile
bir alakası kalmadı. Tüketim kültürü onu elimizden aldı.
Christmas'ın, Noel babayla, ren geyikleriyle filan ne alakası
var?"
Komik bir hal: Kaygıları farklı ama onlar da Noel'den yakınıyor,
bizimkiler de... Neticede işini yürüten, seküler tüketim kültürü ve
ona mal yetiştirmek için harıl harıl çalışan sektörler oluyor. Ho!
Ho! Ho!
***
Bizimki 'Yeşil Cuma' olabilir
Tüketim deyince... Bir de şu meşhur Kara Cuma olayı var.
Amerikalılar ve Kanadalılar, kasım ayının dördüncü perşembesini
Şükran Günü olarak kutluyor.
Ertesi gün de mağazalar büyük indirimler yapıyor. Stokları eritmek
ve yaklaşan Yılbaşı alışverişi için raflarda yer açmak.
İndirim kallavi olunca millet hücum ediyor. Camlar kırılıyor,
insanlar birbirini eziyor. Hatta trafik kazaları ve kavgalar
artıyor.
Bir anlatıma göre Kara Cuma adını 1960'lı yıllarda Philadelphia
Emniyeti takmış. Çünkü o gün polisin iş yükü üçe-beşe katlanıyor.
Olaydan olaya koşturmaktan adamlar helak oluyorlar.
Bizimkiler de tüketimi artırmak için Kara Cuma'yı taklit ediyor.
Mesela gazetelere ilanlar veriyorlar.
İyi güzel de kardeşim Kara Cuma tabiri bu halkın çoğunluğuna bir
şey ifade etmiyor ki! Üstelik Cuma bizde dini açıdan önemli gündür.
Şimdi kalkıp buna "kara" sıfatı takmanın ne alemi var?
Böyle yaparak aslında çok küçük bir kesime hitap ediyorsunuz.
Halbuki hedef daha fazla tüketiciye ulaşmak olmalı.
İndirim illa Cuma günü olacaksa, Beyaz Cuma, Yeşil Cuma, Bereketli
Cuma, Süper Cuma, Kârlı Cuma gibi birçok tabir bulabilirsiniz.
Tembellik etmeyin, çalışın. Koskoca reklam sektörü ne güne
duruyor?
***
İşte bir marka kent
Konya, Tokat, Gaziantep, Kayseri... Hangi Anadolu kentine gitsem,
girişimci kesimden ve bürokratlardan aynı sözü işittim: "Marka kent
olacağız." Sordum: Marka kent olmak için, yatırımları, iyi
olduğunuz tek bir alanda yoğunlaştırmalısınız. Nedir bu alan?
Turizm mi, tarım mı, sanayi mi?
İstisnasız her yerde aynı cevabı aldım: "Hepsini birden
destekleyeceğiz." Bunun mümkün olmadığını, odaklanmaları
gerektiğini asla anlatamadım.
Halbuki mesela Barcelona turizmeğlence kenti olmaya 40 yıl önce
karar vermişti. Endüstriyi kent dışına çıkardılar, kaynakları
turizmi destekleyen alanlara (oteller, yeme-içme, alışveriş)
kaydırdılar. Futbol kulübü Barcelona'nın yükselişi bile o makro
planın bir parçasıdır.
Bugün yanı başımızda bir örnek daha oluştu: Kumarla kalkınmaya
karar verdikten sonra, on yıllardır bütün yatırımları buna göre
yapan Gürcistan'ın Batum kenti.
2010'da bizzat gördüm: Başta oteller olmak üzere her şey kumar
turistini mutlu etmek için yapılıyordu. Böylece Karadeniz'de bir
küçük Las Vegas oluştu.
Özetle: Marka Kent olmak isteyen dostlar! Bu tip
örnekleri önce okuyarak ve sonra gezerek inceleyin. Kaynaklarınızı
belli bir alana odaklamanız mümkün olamayacaksa, markalaşma
sevdasında vazgeçin.
***