Hemen her gün medyada kedileri boğanların, köpeklerin
bacaklarını kesenlerin haberleri yer alıyor. Ben bu satırları
yazarken son olay Üsküdar'da meydana gelmişti. Kameralara göre...
25-30 yaşlarında bir erkek, 05:00 sularında sahilde gezen bir yavru
kediyi kucağına almış... Bir süre okşamış... Sonra kediciği denize
fırlatmış ve olay yerinden koşarak kaçmıştı... Yavru kedi
şanslıydı... Durumu fark eden çevredekiler yardıma koşmuş ve kediyi
motor yağına bulanmış bir halde kurtarmıştı. Daha sonra Emniyet bu
kişinin izini sürmüş ve 27 yaşındaki E.U.'yu yakalamıştı. Acaba bu
vicdansızca davranışı niye yaptı? Ne tür bir şeytani his benliğini
esir aldı ki kedinin denizde çırpınmasını (ve hatta boğulmasını)
istedi? E.U. sorgusunda, "O sırada uyuşturucunun etkisi
altındaydım" demiş. Bu hakiki bir sebep değil. Mesela esrar
kullanıp saatlerce kedi sevenler de vardır. Uyuşturucu maddeler
insanı durup dururken hayvan düşmanı yapmaz. Ancak olanı ortaya
çıkartır. Acaba neden E.U. da kediyi sevmek ve korumak yerine acı
çektirmek, hatta öldürmek istiyor? Bu sorular karşımıza psikopat
dediğimiz insan tipini çıkarıyor. Psikopatlar katı yürekli, empati
duyguları olmayan, davranışlarını kontrol edemeyen insanlardır.
Ahlak ve vicdana ne kadar ters olursa olsun, kendilerine heyecan
verecek davranışlar yaparlar. Psikopatlığı derinlemesine araştıran
Jon Ronson'un ilginç bir saptaması var: "Psikopatların büyük
çoğunluğu kedileri sevmez" diyor. Niye? "Çünkü kediler başına
buyruk, efendi tanımayan, söz dinelemez hayvanlardır. Psikopatlar
onların bu haline tahammül edemez. Çünkü psikopat, insanların ve
hayvanların kendilerine tabi olmasını ister." Psikopatların bir
başka özelliği de zayıf, tehlikesiz, kötülüğe karşılık veremeyecek
canlıları hedef almaktır. Bu yüzden içlerindeki şiddeti küçük kedi
ve köpeklere yöneltmelerinde garipsenecek bir taraf bulunmuyor.
E.U. ve benzeri kişilerin cezalandırılmadan önce, ciddi bir
psikolojik incelemeden geçirilmeleri gerekiyor. Yaptıklarını mazur
göstermek için değil elbette, neyin ne olduğunu anlamak için...
YÜZME BİLMEYENE VETO
Ülkemizin katılımı, coşkusu en düşük bayramı hangisidir, diye
sorarsanız, tereddütsüz, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı
derim. Kitaplar, Fransızca kökenli Kabotaj kelimesini basitçe şöyle
tanımlanıyor: "Bir devletin iskeleleri arasında gemi işletme işi."
Kabotaj kelimesini ilk duyduğumda ilkokuldaydım. Çocuk aklımla
şöyle düşünmüştüm: "Bir ülkenin kendi limanları arasında gemi
işletmesinden daha normal ne var? Niye bayram olarak kutlanıyor
ki?" Bugün bakıyorum da gayet doğru bir soruymuş. Bazı şeyler ancak
karşılaştırma yapılarak anlaşılıyor. Osmanlı'nın kapitülasyonlar
çerçevesinde yabancı devletlere tanıdığı kabotaj haklarını bilmeden
bugünün bayram olmasını kavramak kolay değil. Yabancılara verilen o
haklar, 1923 Lozan Anlaşması ile kalkıyor. Kabotaj kanunu ise ancak
1926'da yürürlüğe giriyor. Türkiye'nin 8 bin kilometreden fazla
sahil şeridi var. Ancak Kabotaj Bayramı'nın ilgi görmemesinin tek
nedeni 1939'da bayram ilan edilmesi olmasa gerek. Türkler denizle
hemhal olamadı. 15 sene öncesine kadar, sürüyle yüzme bilmeyen
balıkçı teknesi kaptanı vardı bu ülkede. Belediyeler havuz inşa
edip çocuklar için yüzme kursu açtıkça çok mutlu oluyorum. Ölçütüm
basit: Yüzme bilmeyenle işim olmaz.
AHTAPOT NASIL ÇİFTLEŞİR?
Denizlerin en tuhaf hayvanlarından biri de ahtapot. Bilimciler
ahtapotun sırlarını çözmek için harıl harıl çalışıyor. İşte sayın
ahtapotun birkaç marifeti: