Bir dakika: Başlığa bakıp da, "Aman ne güzel, tatile çıkayım, Nobelli Aziz Sancar zekasına sahip olayım... Bir de dünya seyahatine çıkarsam, Einstein olur dönerim" demeyin. O kadar uzun boylu değil.
Ancak başlıktaki iddiayı da asla yabana atmayın: Seyahatin insan daha zeki, daha uyanık, kafası daha iyi çalışan bir kişi haline getirdiği doğru... Anlatalım.
Önce zekanın nasıl geliştiği hakkında bir iki cümle edeyim. Belli bir zeka kapasiteyle doğarız. Diyelim ki ortalama zeka olan 100 ile 120 puan arasında...
Eğer insan ilişkilerinin az olduğu bir mezrada yaşarsak, zekamızı geliştirecek imkanımız olmaz. IQ (Intelligence Quotient) denilen zeka katsayımız 100'de kalır.
Buna karşılık ilişkilerin yoğun olduğu büyük bir kentte yaşarsak, zekamız 120'ye doğru ilerler. Yani kapasite randımanlı kullanılmış olur.
Bir düşünün: Seyahat etmek, mesela yabancı bir ülkeye gitmek, orada gezmek nasıl bir deneyimdir? Bizi evde, yolda ve oralarda neler beklemektedir?
Bir kere, seyahatin kendisi bir problem çözmedir: Gidilecek yere karar vermek, en hesaplı bileti almak, en uygun oteli ayarlamak, hava durumuna göre bavul hazırlamak... Bunların hepsini çözmek gerekir.
Mesela bavul toplamak: Yanıma neler alacağım? Valize önce hangilerini koyacağım? Bu yolculuk için hangi ayakkabı uygun? Takım elbise gerekiyorsa, buruşmaması için nasıl katlamalıyım?
İkincisi, seyahat benden uyum sağlamamı bekler. Nelere? Yeni bir dile, trafiğin sağdan akması gibi değişik uygulamalara, hava şartlarına, yemek kültürüne... Uyum sağlayamazsam üzülürüm, sıkılırım, tek kelimeyle mutsuz olurum.
Üçüncüsü değerlerle ilgilidir... Başka insanların farklı değerlere göre yaşadığını, tek ve doğru değerin benimki olmadığını seyahat sırasında anlarım.
Mesela Türkiye'de sürekli klakson sesine maruz kalıyor, trafiğin akması için illa da korna çalınması gerektiğini sanıyoruz.
Halbuki faraza Avrupa'ya gittiğimizde, trafiğin hiç klakson çalmadan da işleyebildiğini görüyor, "Demek böyle de olabiliyormuş" diyoruz.
ARAŞTIRMALAR KANITLIYOR
Tabii bir de alışkanlıklar var. Mesela yeme-içme... Başka ülkelerde, insanların bizimkinden farklı biçimde beslendiğini görüyoruz.
Diyelim ki bir Afrika ülkesindeyim. Aa, o da ne, insanlar ızgara yapılmış çekirgeleri çıtır çıtır mideye indirmekte. Benim yemem şart değil. Ama çekirgenin de afiyetle yenebileceğine şahit oldum işte. Yeni bir insanlık haliyle tanıştım. Böylece eve daha anlayışlı, daha bilge, daha uzlaşmacı bir insan olarak döneceğim.