Okulda öğrendik: Biri bire bölersen sonuç birdir... İkiye
bölersen yarımdır... Dörde bölersen çeyrektir. Yani çeyrek, bütünün
dörtte biridir...
Peki ya biri yüze, bine, milyona, milyara, trilyona bölersek? Ve de
bölmeye devam edersek? Ortaya küçücükten de küçük, minicikten çok
daha minicik sayılar çıkmaya başlar. Yok denecek kadar küçüktürler
ancak yok diyemeyiz; vardırlar çünkü.
Biz insanlar kendimizi evrenin merkezine koyuyoruz ama aslında
varlığımız, hepi topu o sonsuz küçüklükteki sayılar kadar.
Dünyada yaşıyoruz. Dünya güneş çevresinde dönen gezegenlerden biri.
Güneş ise Samanyolu adını verdiğimiz galaksimizde yer alan 100
milyar yıldızdan sadece bir tanesi. Yanlış okumadınız: 100 milyar
yıldız. Üstelik bu bir tahmin. Gerçek sayı belki de çok daha
fazla.
Tahmini bir başka sayı daha söyleyeyim mi size? Samanyolu'ndan daha
küçük ve çok daha büyük galaksilerle dolu evren. Kaç tane mi? En az
100 trilyon... Ve bu trilyolarca galaksinin her birinde milyarlarca
yıldız bulunuyor. Deli pöstekisi gibi; say say bitmez...
Ne yazık ki o uzak diyarlarda neler olduğunu asla tam olarak
bilemeyeceğiz. Çünkü çok ama gerçekten çok uzaklar.
Basit bir örnek vereyim: Samanyolu'na en yakın galaksi olan
Andromeda yuvarlak hesap iki buçuk milyon ışık yılı uzakta. Yani
ışık hızında giden bir uzay aracına binip iki buçuk milyon yıl ha
babam gideceksiniz. Ancak o zaman en yakın komşumuza
varıyorsunuz!
Evrenle kıyaslandığımızda ne kadar küçük, ne kadar önemsiz
olduğumuzu bilmem biraz olsun hissettirebildim mi? Devede kulak
dahi değiliz.
Ancak insanın önemli özellikleri var: Merak ediyor, öğrenmek
istiyor ve bu yolda pes etmiyor.
Değil en yakın galaksiye ulaşmak, belki de Güneş Sistemi'nden dahi
asla çıkamayacağız. Ama yine de uzak alemlerde neler olduğunu
karınca kararınca bilmek istiyoruz.
"Biz" derken bizi yani Türkiye'yi de kastediyorum. İşte Altalya
Bakırlıtepe'de kurduğumuz, kısa adı TUG olan, TÜBİTAK
Gözlemevi.
Buradaki beş teles...