Sanat mekanı Salt Beyoğlu'nda bugün (22 Temmuz) bitecek bir
sergi var. Size daha önce sözünü ettiğim Devamlılık Hatası başlıklı
sergide, iki güncel sanatçının eserleri yer alıyor: Bülent Şangar
ve Aydan Murtezaoğlu... Bülent Şangar, ilginç çalışmalarından
birinde, kendi ölüm ilanlarını kaleme almış. Öldüğü takdirde
ailesi, arkadaşları, genç sanatçılar, koleksiyoncular, öğrenciler,
müzeler onun için neler yazardı ilanlara? Ayrıca 'İmgeler ve
figürler' ile 'Kesim Hayvanları ve Tüm Kanatlılar' da, Şangar'ın
ardından vefat ilanı vermişlerdi! Bizi bugün asıl ilgilendiren ise
Şangar'ın kendi ölüm ilanını kaleme alması: "Vefat ve Başsağlığı"
diye başlayan ilan, "Sanat ve kültür adamı, ressam, değerli
akademisyen, güncel sanatın kurucularından, yurtdışında ve
yurtiçinde önemli sergilere katılarak ülkemizi başarıyla temsil
etmiş..." diye devam ediyordu. Bülent Şangar'ın bu çalışmasını
gördüğümde gülümsemiştim. Şirindi. Hoştu. Düşündürücüydü. Ancak
gerçek bir ölüm haberinin yol açabileceği üzüntü, iç burkulması,
kalp sızısı gibi duyguları vermiyordu. Çünkü zaten sanatçının
amacı, vefat ilanlarında mütemadiyen kullanılan kalıp lafları tiye
almaktı: "Acı kaybımız, değerli insan, derin üzüntüsü içindeyiz..."
Geçen çarşamba okuduğumuz vefat ilanı ise çok farklıydı. Yazar
Adalet Ağaoğlu'nun eşi, inşaat mühendisi Halim Ağaoğlu, ölmeden
önce kendi vefat ilanını kaleme almıştı. Öldüğünde de vasiyeti
uyarınca yakınları o metni yayına vermişlerdi. "Vefat... Ben
öldüm..." diye başlayan, "Allah Rahmet Eylesin, diyeceklere
şimdiden Eyvallah" diye biten bu ilanın Şangar'ınkinden farkı,
gerçek sevinçleri ve gerçek hayal kırıklıklarını içinde
barındırmasıydı.
"15 Aralık 1954'te Ankara'da, Büyük Aşkım, Türk Edebiyatının en
önemli yazarlarından Adalet Ağaoğlu ile evlendim. 64 yıllık eşim en
büyük gururum oldu" derken sevincini... "1965-1968 yıllarında
Karayollarında Genel Müdür Muavini iken İstanbul Boğaziçi
Köprüsünün yapım aşamasında zaman ve hazırlık eksiklikleri nedeni
ile karşı çıktığım için görevimden alındım" derken de kırgınlığını
ifade ediyordu. 1985'te Fatih Sultan Mehmet Köprü İnşaat
Konsorsiyumunun genel sekteri olduğunu belirterek de şu mesajı
veriyordu: "Ben köprüye değil, uygulama şekline karşı çıkmıştım;
görevden alınmam haksızlıktı." Toparlarsak... Bülent Şangar
klişelerle doldurulmuş bir ölüm ilanındaki ruhsuzluğa işaret
ederken... Halim Ağaoğlu hakiki duyguların yansıtıldığı bir vefat
ilanının, nasıl da içimize işlediği gösteriyor. Allah rahmet
eylesin.
UÇTU UÇTU ÇATI UÇTU
Bir zamanlar Kadıköy Evlendirme Dairesi, eski iskelenin (ve şimdiki
balonun) ötesine yapılmış bir binaydı. Ne zaman şöyle sıkı bir
lodos fırtınası olsa, denize doğru uzanmış burunda yer alan bu
binanın çatısı uçardı. Belediye çatıyı onarırken, fırtına her
seferinde yapacağını yapardı. O zamanlar bir türlü anlamazdım.
Şöyle düşünürdüm: Yahu madem fırtına çatıyı uçuruyor, ikide bir
aynı sorunla uğraşacaklarına, şu çatıyı bir kere gayet sağlam bir
şekilde yapsalar olmaz mı? Sonuçta lodos galip çıktı, evlendirme
dairesi başka yere taşındı. Bu olay aklımdan çıkmıştı. Geçenlerde
Texas Cowboys takımının maçlarını oynadığı ultra modern stadın
inşasını anlatan belgeseli izlerken yeniden hatırladım. (Evet,
ister inanın, ister inanmayın ben bir belgesel izleyicisiyim.) Önce
bir soru. Helikopterler nasıl uçar bilir misiniz? Basitçe şöyle:
Büyük pervane dönerken aracın üst tarafında bir basınç farkı
oluşturur. Doğa yasası gereği helikopter alçak basınca doğru
yönelir, yani yükselir. Bu arada pilot da aracın hızını ve yönü
ayarlar. (Pervaneli uçaklar da aynı prensibe dayanarak uçar.) Artık
AT&T Stadı denilen, Cowboys Stadı'nın üstünü özel bir örtüyle
kaplarken özetle şöyle dediler belgeselde: "Eğer bunu yapmazsak,
Arlington kentinde her yıl meydana gelen hortumlar, aynı
helikopterdeki gibi, tepesinde basınç farkı yaratarak çatıyı
uçurur. O zaman da tam bir felaket olur..." İşte bunu işitince
anladım bizim emektar evlendirme dairesinin çatısına niye bir türlü
mukayyet olamadığını.