Sevgili okurlarım, ekonomik, toplumsal, siyasal oluşumlar, değişimler, evrimler, devrimler, bir anda, birdenbire, tek bir eylem veya söylemle meydana gelmezler...
Bütün evrimler ve devrimler, fiziksel, coğrafi, teknolojik, bilimsel keşifler ve icatlar sonunda ortaya çıkar.
Bütün siyasal dönüşümlerin, devrimlerin temelinde, insanların beslenme, barınma, üretim ve yaşam biçimlerini etkileyen birikimler yatar.
Böyle birikimlerin ortaya çıkmaları ve insanlığı siyasal rejimleri etkilemeleri ise yıllar, on yıllar, yüz yıllar boyunca süren süreçlere bağlıdır.
Bir toplumun siyasal rejimi, o toplumun ideolojisi ve kültürüyle birlikte, onları da etkileyen teknolojisine, bilimine ve üretim biçimine bağlıdır.
Üstelik bütün ülkeler, toplumlar, yani bir bütün olarak insanlık, aynı homojen teknoloji, ekonomi ve ideoloji düzeyine sahip değildir.
***
İşte tam bu noktada Türkiye’deki rejim bunalımının temeli ortaya çıkmaktadır:
Atatürk Devrimlerine karşın, Türkiye Cumhuriyeti, bilimi, teknolojisi ve ekonomisi geri kaldığı için çöken Osmanlı İmparatorluğu’nun, toplumsal, ekonomik ve kültürel eksikliklerinin de mirasçısıdır.
Bu nedenle de bilimsel ve teknolojik eksikliklerden dolayı, toplumsal, ekonomik, kültürel ve ideolojik yapısı, insanlığın yüzyıllarca süren bir süreç sonunda eriştiği “Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti olan bir Cumhuriyet” rejimine çok da uygun olmadığı için, 21. yüzyılın başında yeniden, otoriterliğin, otoriterliği savunan politikacıların ve tarikatların pençesine düşmüştür.
İşte önümüzdeki mücadele, otoriterliğe karşı, uzun erimli bir bilim, eğitim, teknoloji, kültür ve ideoloji savaşımıdır.