Yarın Cumhuriyet
Bayramı:
Yirminci Yüzyıl’ın en
çarpıcı siyasal, toplumsal ve ekonomik
dönüşümünü yarı başarıyla sürdüren
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu
kutlayacağız.
“Yarı başarıyla sürdüren”
dedim, çünkü, ne yazık ki, Türkiye
Cumhuriyeti, kuruluşundan 95 yıl sonra,
kendisinin can verdiği “Demokratik, Laik
ve Sosyal Hukuk Devleti” yapısını
korumakta zorlanıyor.
***
Demokratik rejimi kendi otoriter
yönetimlerine alet etmek isteyen tüm demagogların en çok
başvurdukları yöntem, “Milli İrade” kavramını
saptırmaktır:
“Milli İrade” kavramı, Padişahın,
Kralın iradesine karşı halkın, milletin, yani bütün toplumun
iradesini temsil eder.
Demagog politikacılar ise, “Milli
İrade” kavramını sadece kendilerini destekleyenlerin iradesi
olarak saptırır, seçilince, kendilerini Padişahın, Kralın yerine
koyarlar.
Oysa Demokratik rejimlerde, hiçbir iktidar
sandıktan çıkmış olmanın arkasına sığınarak Temel Hak ve
Özgürlükleri tahrip edemez; seçim kazanma gerekçesiyle ifade
özgürlüğünü, muhalefeti, adil, şeffaf ve periyodik seçim hakkını
yok sayamaz; Demokrasiyi rafa kaldırarak Padişah gibi, Kral gibi
davranamaz.
***
Hitler, sandıktan çıkmış olmanın getirdiği meşruiyeti kötüye kullanarak demokrasiyi tahrip etmiş ve demagojiyle kurduğu totaliter rejim içinde 60-70 milyon insanın hayatına mal olan İkinci Dünya Savaşı’nı kolayca tezgâhlamıştır.
***