En baskıcı, en faşist
yönetimler bile “Milli
Egemenlik” için
sandığabaşvurur:
AKP, artık sandıktaki gücünü yitiriyor.
7 Haziran 2015’te sonuçlarının gerekleri yapılmayıp
tekrarlattırılan seçimlerde ve 16 Nisan 2017’deki gayri meşru,
mühürsüz Halkoylamasında bu güçsüzlük yaşandı.
***
Aslında hep
söylüyorum:
Demokrasi sadece sandık
değildir.
Sandık, Demokrasinin olmazsa olmaz önkoşuludur; gereklidir ama
yeterli değildir.
Bir rejimin Demokrasi olması için mutlaka başta ifade, muhalefet ve
basın özgürlüğü olmak üzere, temel hak ve özgürlüklerin güvence
altında olması, çoğunluk tarafından sınırlanmış ve kısıtlanmış
olmaması gerekmektedir.
Çağımızın diktatörleri,
sadece sandıktan çıkmayı yeterli
gören, “Madem seçildim, o halde her
şeyi yaparım” diyen
demagog
yöneticilerdenoluşuyor.
AKP/Erdoğan iktidarına
karşı yöneltilen en önemli eleştiri de zaten bu noktada, temel hak
ve özgürlüklerin sınırlanması ve kısıtlanması noktasında ortaya
çıkıyor.
Demokrat Parti’den beri sağ iktidarların askeri darbelerle birlikte
solu ve özgürlükleri bastırıp Demokratları tırpanlayarak Türkiye’yi
getirdikleri noktada, AKP/Erdoğan iktidarı, 15 Temmuz 2016 Kalkışma
Teşebbüsü’nü “AllahınLütfu” diye niteleyip,
bahane ederek Olağanüstü Hal ilan etti ve zaten ağır aksak işleyen
Demokrasiyi iyice rafa kaldırdı.
Ülkede artık ne Hukuk Devleti, ne temel hak ve özgürlükler, ne de
kimsenin güvencesi var:
Herkesin ve mal mülk dahil, her şeyin güvenliği, bir kişinin iki
dudağının arasında...
Buraya kadar yazdıklarım zaten bilinen, bu sütunda defalarca
tekrarlanmış şeyler.
15 Temmuz 2017 gününden
bugüne kadar, daha doğrusu
Kılıçdar’ınAdalet Yürüyüşü’nden bugüne
kadar yeni olan durum ise,
artık, AKP/Erdoğan iktidarının
yaptıklarının kendi seçmen
tabanı tarafından da
tepkiyle karşılanıyor
olması.