Altılı masanın gücü, “Güçlendirilmiş Parlamenter Demokrasi” üzerindeki “fikir birliğinden” geliyor:
Çünkü bu “fikir birliği” Türkiye’nin siyasetindeki sağ-sol bölünmesini çapraz keserek, sağ politikanın son aşaması olan Erdoğan/AKP iktidarının kurduğu “Şahsım Devleti”nin demokratik kurum ve kuralları yozlaştırarak rejimi katletmesini önlemeye yönelik “Demokratik Bir Uzlaşma”dır.
Türkiye’nin siyasal tarihinde Demokratik Rejimi yozlaştırmaya yönelik olan hatalardan ders almış olan sağ politikacıların desteğiyle ortaya çıkmıştır.
Kuruluşu Kemal Kılıçdaroğlu’nun ince ince işlediği bir siyasal strateji sayesinde gerçekleşmiştir.
CHP’nin liderliğinde, İYİ Parti’nin desteğiyle, dinci sağın ve eski AKP yöneticilerinin katılmasıyla kurulan bu “Millet İttifakı” ilk kez, Türkiye’de “Demokratik Rejim” için bir umut belirliyor.
Geçmişte de Mümtaz Soysal’ın “Tarihsel Uzlaşma” diye övdüğü Ecevit-Erbakan koalisyonu ile denenen ve başarısızlıkla biten; yaklaşık yirmi yıl sonra Erdal İnönü ile darbelerden ders almış ve Demokratik Rejim’in değerini anlamış olan Süleyman Demirel ortaklığıyla bir kez daha gündeme gelen bu “Orta Sol” ile “Sağ” arasındaki “Demokratik İttifak” yeniden umut oldu!
Buraya kadar Altılı Masa’nın gücünü anlatmaya çalıştım.
Şimdi önündeki tuzaklara gelelim.
Altılı Masa’nın önündeki birinci tuzak, bu ittifak içinde yer alan partilerin tabanlarının kendi liderlerini öteki partilere ödün vermekle suçlaması ve bu suçlama bağlamında Demokratik İttifakı zedelemeleridir.
Sol ve Demokrat seçmen tabanı, CHP Demokratik Rejimi ve onun ayrılmaz önkoşulu olan laikliği yeterince desteklemediği gerekçesiyle...
CHP dışındaki sağ partilerin tabanları ise eski alışkanlıklarıyla Demokratik Rejim karşıtı ideolojilerinden