Anayasa mahkemeleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Faşizm felaketini yaşamış olan Avrupa’da, halk desteğiyle diktatörlük kurulmasını engellemek için yaygınlaştırılmışlardı! Seçim ve halk desteği, demokrasinin önkoşuludur ama asla yeterli değildir... Bir rejimin “Demokrasi” olabilmesi için: 1) Mutlaka temel hak ve özgürlükleri koruması... 2) Başta ifade ve muhalefet özgürlükleri olmak üzere, bütün temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan anayasalara sahip olması... 3) Seçilmiş iktidarın yaptığı bütün işleri, anayasa mahkemeleri başta olmak üzere, yargı ile denetlemeye tabi tutması... 4) Yani bir “Hukuk Devleti” düzenine sahip olması gerekmektedir. Türkiye’de de Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasası ile, seçilmiş iktidarların demokrasiyi tahrip etmelerini önlemek için kurulmuştu. Ama ne yazık ki, “Demokrasi”nin ve “Demokrasi”nin temel taşlarından biri olan “Hukuk Devleti”nin genleri ile oynayan AKP/Erdoğan iktidarı, Türkiye’nin ikinci 12 Eylül felaketi olan 2010 referandumu ile Anayasa Mahkemesi’nin yapısını da yozlaştırdı.
***
Türkiye, AKP/Erdoğan iktidarının “Allah’ın Lütfu” diye nitelediği 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü ile yepyeni bir döneme girdi; iktidarın Olağanüstü Hal, OHAL ilan etmesi ile ülke, kanun hükmünde kararnamelerle, KHK’larla yönetilmeye başlandı! Mantıken de evrensel hukuk kurallarına göre de KHK’ların:
1) OHAL ilanına yol açan kriz konularının dışına çıkmaması...
2) OHAL dönemini aşmaması...