Bu yazı, Osmanlı-Türk
siyasal değişme modelleri konusunda
yazdıklarımın altıncısı.
Konu, beni bile şaşırtan bir biçimde
okurlarımın olağanüstü ilgisiyle karşılandı. Sanıyorum, özellikle
genç kuşak kendilerine yönelik beyin yıkama etkinliklerine karşı
tarihsel gerçekleri aramak konusunda kararlı. Ayrıca, olgun
kuşaklar da, bu konularda yapılan saptırmalardan bıktıkları için,
yazdıklarımı dikkatle okuyorlar.
***
Türkiye’nin siyasal ve kültürel
yaşamı, 1960’ların ikinci yarısında, 1961
Anayasası’nın getirdiği yeni özgürlük
ortamının yol açtığı Marxist tartışmalarla
zenginleşmişti.
1961 Anayasası’na karşı yapılan 12 Mart 1971
Askeri Darbesi bile, Aybar-
Boran-Aren üçlüsünün önderliğindeki Türkiye İşçi
Partisi, TİP’in “Milli Bakiye Sisteminden”
yararlanarak 1965 seçimlerinde Meclis’te kazandığı 15 sandalye ile
tetiklediği umutları tamamıyla söndürememiş, Sosyalizm
tartışmalarının önünü kesememişti.
***
Dönemin en ilgi çeken
tartışması, Osmanlı toplumsal yapısının
feodaliteden sapan özelliklerine dayalı
olarak geliştirilen Asya Tipi Üretim
Tarzı, ATÜT veya sadece Asya Üretim
Tarzı, AÜT, denilen modeldi.
Modelin öncülüğünü İstanbul Üniversitesi’nden
iki iktisat profesörü Sencer Divitçioğlu ve
İdris Küçükömer yapıyorlardı.
Bilindiği gibi Marx’ın
“Tarihsel Materyalizm” adıyla yaptığı çözümleme, İlkel/
Komünal Toplum-Köleci Toplum-Feodal Toplum-Kapitalist
Toplum-Komünist Toplum olarak “klasik şema” dediğimiz,
insanlık tarihini beş aşamada gören bir modele
dayalıdır.
Divitçioğlu ve
Küçükömer ise, yine Marx’ın kavramlarından biri
olan Asya Tipi Üretim Tarzı’nı da bu şemaya dahil ediyor ve değişik
bir yorum getiriyorlardı:
Onlara göre, Osmanlı’da toprak, Osmanlı
ailesinin olduğu, feodal beylerin elinde bulunmadığı,
“Devlete” ait olduğu için, feodalite gelişmemiş, bu
nedenle de toplum feodaliteden kapitalizme
evrimleşememişti.
Hemen belirtmeliyim ki, bu
çözümlemenin klasik Osmanlı Toprak
Düzeni’ne ilişkin olan ATÜT bölümü
doğrudur.
Ama Osmanlı’nın “feodal
beylikler olmadığı için gelişmediği” tezi
(pek çok nedenle) doğru değildir. (Bu
tartışmalar için 21. yüzyılda Türkiye’ye
bakılabilir.)
***