İktisat Profesörü Ayşe Buğra’yı 1995 yılında “Devlet ve
İşadamları” adlı eseriyle, benim de jüri üyesi olduğum Sedat Simavi
Sosyal BilimlerÖdülü’nü kazandığında tanımıştım.
Sosyal ve akademik yaşamda bir daha da yollarımız kesişmedi.
Sadece, Sedat Simavi Sosyal BilimlerÖdülü’nden başka birçok ulusal
ve uluslararası ödül kazandığını ve başarılı bir akademisyen
olduğunu biliyorum.
Derken, Cumhuriyet’te, Seyhan Avşar’a, eşi Osman Kavala’nın
tutukluluğu ile ilgili olarak söylediklerini okudum ve içim
burkuldu:
Sanmayın ki içimin burkulması sadece Ayşe Buğra ve Osman
Kavala içindi:
İçim, bir siyasal lider tarafından “Altın dönemini yaşıyor” diye
nitelenen Türkiye’deki “Tek Adam Yargısı” dolayısıyla burkuldu;
Atatürk’ün temellerini attığı, Anayasasında
“Demokratik ve Laik, Sosyal Hukuk Devleti” yazan Türkiye
Cumhuriyeti’nin adaleti bu olmamalıydı.
*** Seyhan Avşar’ın sorularının ve
Ayşe Buğra’nın açıklamalarının bir bölümü şöyle:
“Osman Bey, ‘Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs
etme’, ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ortadan kaldırmaya veya
görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, gibi ağır ithamlarla
suçlanıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?”
“Bu suçlamalar bana fantastik geliyor. İçinde, ‘Terör örgütü
üyeliğinden’, ‘Gezi olaylarının organizatörü ve finansörü’ olmaya
varan birtakım acayip suçlamalar var.
Zaten Osman’ın gözaltına alınması ve tutuklanması kendi içerisinde
o kadar acayip, o kadar olmayacak bir şey ki. Bu kadar saçma bir
şey, bu kadar...