Terör içerde iki koldan tırmanmış:
Bir yandan PKK öte yandan IŞİD/DAEŞ/DEAŞ/ISIL denen bela!
Ülke hem Irak’ta hem Suriye’de
sıcak savaşın içinde:
Üstelik sınır ötesi harekât bakımından, Irak hükümetiyle de, Suriye
yönetimiyle de ABD ile de sorunlar yaşanıyor.
7 Haziran seçim sonuçlarını
iktidar kabul etmediği için, katliamlarla
dolu bir dönemin arkasından 1
Kasım’da seçimler
tekrarlanmış:
7 Haziran’dan sonra hükümet kurulamaması için birçok entrika
çevrilmiş...
Suruç ve Ankara Gar katliamları yaşanmış...
AKP/Erdoğan 5 ay gibi kısa bir zamanda
katliamların yarattığı bu ortamda oylarını dörtte bir oranında
muazzam artırmış.
Davutoğlu gönderilmiş, Yıldırım Başbakan
yapılmış.
Seçimlerinin üzerinden bir yıl
bile geçmeden bir darbe kalkışması
atlatılmış:
“Allah’ın lütfu” diye nitelenen bu maskaralıktan sonra, olağanüstü
hal ilan edilmiş, Meclis devre dışı bırakılarak ülke Kanun Hükmünde
Kararnamelerle yönetilmeye başlanmış.
Binlerce asker, yargıç, savcı,
polis görevden alınmış hapse
atılmış:
On binlerce kişi mağduriyet iddiasında.
Ve bu ortamda, sanki başka hiçbir sorunumuz kalmamış gibi, Anayasa
değiştirilip Türkiye Başkanlık Rejimi’ne geçirilmek isteniyor!
***
Oysa, Erdoğan zaten uzun
süredir, tam bir Tek Adam olarak ülkeyi
yönetiyor:
Yasama devre dışı, yürütme tümüyle emrinde, yargı hizaya
girmiş!
Peki niye illa da “Başkanlık
Rejimi” diye anayasa değişikliği
dayatılıyor?
Çünkü Cumhurbaşkanı’nın Tek Adam olarak ülkeyi fiilen yönetmesi,
bugünkü Anayasa’ya ve bu Anayasa’nın öngördüğü “Demokratik, laik ve
sosyal hukuk devleti”ne dayalı Parlamenter Rejim’e uygun
değil!
***