“TOPLUM BİLİMSEL AÇIDAN BÜYÜK DEMOKRASİ
İTTİFAKI” başlıklı dünkü yazımı “Atalarımızın ‘BİR
MUSİBET BİN NASİHATTAN İYİDİR’ sözü
önünde şapka çıkarıyorum!” diye
bitirmiştim.
Bugün o cümlemin açıklamasını yapmaya
çalışacağım:
Özetle; “Hizmetkâr” olarak seçilmiş bulunan iktidar,
Demokratik Rejimi tahrip edip, halkı ezmeye başlayınca, toplum (hem
partiler, hem de halk) birdenbire, nefes alamaz duruma geldi, benim
kırk yıldır anlatmaya çalıştığım “Demokrasinin
ilkelerini ve değerini” fark etti. İstanbul seçim sonucu
budur.
***
Tarih boyunca, sadece
Anadolu ve Trakya’da değil, bütün dünyada,
binlerce yazar, düşünür, filozof,
siyaset bilimci, milyarlarca kez,
YÖNETİCİLERİN ASLINDA HİZMETKÂR
OLDUKLARINI açıklamış,
yazmışlardır.
Yönetcilerin, halkların hizmetkârı olduğu sadece Demokratik Rejim
için belirtilmemiştir:
Örneğin, bütün dinler, yöneticileri,
topluma adalet ve refah getirmekle
yükümlü kılar.
Çeşitli âlimler yazdıkları “Nasihatnameler”de, kralların,
imparatorların, şahların, padişahların, topluma nasıl iyi hizmet
edebileceklerini anlatmışlardır.
Yani yöneticinin, halkın “Hizmetkârı” olması son yıllarda
icat edilen bir kavram değildir; devlet ortaya çıktığı andan beri
tartışılan bir konudur.
***
Elbette, yöneticiler ile halklar arasındaki
“hizmet” ilişkisi, anayasal olarak, ancak Demokrasinin
icadı ve gelişmesiyle bugünkü niteliğini kazanmıştır:
Her seçim döneminde, yöneticiliğe talip
olan politikacılar, halka, en iyi
“hizmetkârın” kendileri olduğunu anlatarak
seçmenlerden oy isterler.
Seçmen de, “meşru olarak zor kullanma gücüne
sahip olan devleti”, kendisine en iyi hizmet edeceğini
düşündüğü “hizmetkârına”, belli bir süre için, bir dahaki
şeffaf ve âdil seçime kadar emanet eder.
İşte zurnanın zırt dediği yer
burasıdır:
Ya seçilmiş olan politikacı, yani
“Hizmetkâr”, devlet gücünü eline geçirince, halka hizmet
etmek yerine zulmetmeye başlarsa ne olur?
Seçim yoluyla gelen Hitler’in Demokrasiyi
tahrip etmesini engelleyemeyen
Batı, bu kötü örneğin bedelini İkinci
Dünya Savaşı ile ödemiştir.
Hitler’den ders alan insanlık, Demokratik Rejimi korumak ve
geliştirmek için, bütün insanları doğuştan eşit sayan
“Temel Hak ve Özgürlükler” anlayışını kabul etmiş
ve bu anlayışı korumak için de iktidarın, (hayır, hayır, iktidarın
değil) “Hizmetkâr”ın, bütün icraatını Anayasa
Mahkemesi’nin denetimine tabi kılmıştır.
***