Erdoğan/AKP iktidarı sadece Cumhuriyetin
devlet kurumlarını ve adalet mekanizmasını
yok etmekle kalmadı, ülkenin ekonomisini,
yani üretim gücünü de sakatladı:
Türk Lirası’nın devalüe edilmesi yani
yabancı paralar karşısında değerinin düşürülmesi,
kaçınılmaz bir sonuçtu!
Bunu gören iktidar, önce seçimleri öne aldı...
Sonra, bir Evangelist (Evanjelik) misyoner olan Pastör
(rahip/papaz) Brunson üzerinden, Halkbank
bağlantılı bir krizi, Trump’a İsrail’de tutuklu
olan kadını serbest bıraktırarak ama karşılığında bu Pastör’ü
bırakmayarak, ön plana çıkardı.
Krizin sonucunda, Trump ve şürekâsı,
Türkiye’ye karşı bazı ekonomik ve siyasal
önlemler aldı.
İktidar bunu bahane ederek, güya “boykot etmek için”, zaten artık
kaynak sıkıntısı çekmeye başladığından, bazı ABD ürünlerinin ithal
vergilerini artırdı ve halkın üzerine yeni bir yük daha
bindirdi.
Bu ekonomik ve siyasal kriz sırasında Türk
Lirası yaklaşık yüzde 50 oranında devalüe
edildi.
Devalüasyon, iktidarın mali ve ekonomik politikaları sonunda zaten
zorunlu hale gelmişti ve bekleniyordu.
İktidar bu devalüasyonu, “Onların doları varsa,
bizim de Allahımız var” ve “Ekonomimize yönelik
saldırının, doğrudan ezanımıza ve bayrağımıza yönelik saldırılardan
hiçbir farkı yoktur” diyerek Türkiye’ye
karşı bir dinsel ve milli saldırı sonucu olarak
kamu...