Anılardan önce
anımsatmalar:
1) Kimlik siyaseti yapmanın, yani
etnik/ milliyetçi ve dinci/mezhepçi
çizgidekipolitikaların, esas olarak demokratik
düzeni yozlaştırdığını düşündüğümü bu
köşenin okurları çok iyi
bilir.
Dolayısıyla zaten Kürtçü veya Cemaatçi herhangi bir harekete olumlu
bakmam olanaklı değil; hele hele, bu hareketler bir de şiddete ve
teröre bulaşmışlarsa bunlara tümüyle karşı olduğum açık.
2) Ama aynı biçimde, sadece etnik/milliyetçi veya dinci/mezhepçi
bir siyasal çizgiyi düşman olarak hedefleyen bir siyaset
de “kimlik siyasetidir” ve ona da karşıyım.
3) Tek bir etnik/milliyetçi veya dinci/mezhepçi kimlik için yapılan
politika gibi, sadece böyle bir kimliğe karşı yapılan politika da
ayrımcılık dolayısıyla toplumu demokrasiden uzaklaştırır.
4) Bir demokrasi, terör ve şiddete karşı elbette kendini
koruyacaktır. Ama demokrasi, ancak temel hak ve özgürlüklere dayalı
olan adalet ve hukukla korunur; kin ve intikam duygularıyla
değil.
5) “Birinci Silivri Trajedisi” sürecinde FETÖ’nün
yaptığı, haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlikler, şimdi onlarla
bağlantılı oldukları iddia edilen veya bunlara çanak tutan ya da
doğrudan bunları yapan kişilere yapılmamalıdır.
6) Bugün “İkinci Silivri Trajedisi”nde, “Birinci
Silivri Trajedisi” sürecinde yaşananlar tekrar ediliyor;
bu yanlıştır: O zaman da söylemiştim, şimdi de söylüyorum; Adalet
ve hukuk her zaman, herkese gereklidir; bu dönem de geçer, bu
devran da değişir, ama adalet ve hukuk her zaman, herkesin
güvencesi olarak kalacaktır; onu korumalıyız.
7) Terör, şiddet, darbe suçlamalarıyla yürütülen soruşturma ve ceza
davalarında, hiçbir somut eyleme katılmamış olan insanların,
özellikle de akademisyen, yazar ve gazetecilerin tutuklu
yargılanmaları, ilerde telâfisi olanaksız haksızlıklara yol
açabilir. Buna o zaman da karşıydım, bugün de karşıyım!
***