Türkiye yeniden bir rejim sınavında: 1946’dan bu yana, büyük bedeller ödeyerek yaşatmaya çalıştığımız demokratik rejim sürecek mi? Yoksa sona mı erecek? *** Bu sorunun yanıtı, sadece iktidar tarafından verilemez: Çünkü demokrasi sadece iktidarların var olduğu bir rejim değildir. İster bir azınlık yönetimi, ister bir koalisyon, ister çoğunluğa dayalı, hatta isterse seçmenin yüzde 90’ını temsil eden bir yönetim olsun, hiçbir iktidar, ülkedeki farklı siyasal oluşum, grup ve özellikle de partilerin onayını almadan, demokratik rejimi TEK BAŞINA rafa kaldıramaz! *** Kendinde, demokratik rejimi rafa kaldırma gücünü vehmeden iktidarlar olabilir... Böyle iktidarlar, demokratik rejimi yok etme çabasına da girişebilir... Hatta böyle iktidarlar bir süre için, başarıya ulaşmış da görünebilir... Ama o zaman o rejime demokrasi değil, diktatörlük denir... Ve daha önemlisi, böyle bir rejim mutlaka ama mutlaka kısa bir sürede yıkılmaya mahkûm olur. *** Türkiye’de demokratik rejimin yozlaştırılması yavaş yavaş, eski tabirle, tedricen gerçekleştirilmiştir: Başlangıç, eşzamanlı olarak: 1) Medyaya el konması ve... 2) Silivri davaları yoluyla, yargının yozlaştırılıp bütün toplumun yüreğine bir korku salınması (korku imparatorluğu inşası) süreciyle yaşanmıştır. Devam, yine eşzamanlı olarak: 1) Terör ve basın yasalarındaki değişiklikler ve... 2) Herkesin her an her yerde izlendiği, dinlendiği, kayda alındığı bir sistemin kurulmasıyla sürdürülmüştür. İlk büyük darbe, cumhurbaşkanının halk tarafından doğrudan seçilme kararı ile uygulanmıştır.