1) Cumhuriyeti CHP kurdu: Daha doğrusu, Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti, Halk Fırkası üzerinden kurdu.
1924 yılında adına Cumhuriyet sözcüğü de eklenen Halk Fırkası, Atatürk tarafından Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin devamı olarak kurulmuştu.
Bu niteliğiyle, sadece Cumhuriyet idealini değil, Kurtuluş Savaşı’nı ve dolayısıyla, Bağımsızlık, Antiemperyalizm ve Halkçılık ilkelerini de temsil ediyordu.
2) Çok Partili Düzen’i de CHP kurdu:
İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan uluslararası konjonktürde, Türkiye’de, Cumhuriyet Devrimi’ni Demokrasi ile taçlandırmak isteyen İsmet İnönü, Çok Partili Düzen’e geçti.
Ne yazık ki, Demokrat Parti, Çok Partili Rejim’i geliştireceğine, Menderes’in Tahkikat Encümeni kurarak yaptığı Sivil Anayasa Darbesi ile, Demokrasi’yi yok etti.
3) Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti’nin mimarı da CHP idi:
Demokrat Parti’nin Demokratik Rejimi yozlaştırmasına ve diktatörlüğe dönüştürmesine karşı mücadele eden CHP, 1959 yılında ilan ettiği “İlk Hedefler Beyannamesi” ile ve Kurucu Meclis’te sahip olduğu ağırlık aracılığıyla dönemin en çağdaş anayasası olan 1961 Anayasası’nın temel ilkelerini belirledi.
4) Atatürkçülük ile Sosyal Demokrasi’yi, Demokratik Sol’u birleştiren de CHP idi:
Bülent Ecevit, Atatürkçülük ile Atatürkçülüğün zaten içerdiği ilkeler üzerinden Sosyal Demokrat (veya Demokratik Sol) ideolojiyi birleştirdi ve CHP’yi yeniden hem 1973’te hem de 1978’de iki kez iktidar yaptı.
Ama her iki iktidarı da bırakıp gitti ve böylece Demokratik Rejimi tahrip eden 1980 askeri darbesinin önü açıldı.
5) Evren-Özal Dönemi’nin bitişini ve Demokratik Rejime dönüşü de CHP’nin devamı olan SHP belirledi:
1980 Askeri Darbesi’nin yasakladığı partilerle birlikte kapatılan CHP yerine kurulan iki partinin birleşmesiyle ortaya çıkan SHP, Erdal İnönü liderliğinde 1989 Yerel Seçimlerinde birinci parti oldu ve faşizan dönemin bitişini simgeledi.
Ama 1991 Genel Seçimlerinde üçüncülüğe düşerek, Demokrasi’ye dönüş döneminde ancak DYP-SHP Koalisyonunun küçük ortağı olabildi.
Bundan sonrası acıklı bir öyküdür: Demokratik Rejim, sağdaki ve soldaki bölünmelerle ve Emperyalizmin desteğiyle, din üzerinden kimlik siyaseti yapan Erdoğan/AKP iktidarına teslim oldu ve sadece Rejim değil, Devlet de, ölümcül yaralar aldı.