Geleneksel olarak, “siyasal darbe” kavramı “askeri darbe” olarak bilinir ve öyle kullanılır. Askeri darbelerin, demokrasiyi ve insan haklarını zedelediği yaygın ve yanlış olmayan bir kanıdır. Zaten demokrasiyi savunanlar bu nedenle askeri darbelere karşı çıkarlar. *** Peki, darbeyi seçilmişler yaparsa ne olur? Seçilmişler, “Ben seçildim, ne yaparsam yapayım, seçilmiş olduğum için her yaptığım meşrudur” diyerek temel hak ve özgürlükleri, demokrasinin kurum ve kurallarını ihlal ederlerse... Örneğin, seçimleri baskı altına alır, muhalefet hakkını, ifade ve basın özgürlüğünü sınırlar ve kısıtlarlarsa ne olur? *** Ne yazık ki AKP’nin son eylem ve söylemleri, özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi ve sonrasındaki seçimler ve basın/ifade özgürlüğü konusunda uygulanan hapis cezaları, iktidarın demokrasiden saptığını göstermektedir. Zaten kendileri de, “Parlamenter Rejimin bekleme odasına alındığını” bizzat ifade etmişlerdir. Bu durumda, bazı yabancı yorumcuların askeri darbe olasılıklarını dillendirdikleri görülmektedir. AKP’nin “Hem mağdur, hem mağrur” tutum ve davranışını sürdürmek için bu askeri darbe dedikodularını ve tartışmalarını körüklediği kanısındayım. Bir savaş sonrası ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti’nde askerler, Atatürk Devrimleri, Çok Partili Düzen, 1924 ve 1961 anayasaları ile demokrasiyi kurmuşlardır. Fakat sağcı politikacılar, dış güçlerle birlikte demokrasiyi yozlaştırmış ve toplumdaki çağdaş sınıflaşmanın tamamlanmamış olmasından yararlanarak, yine askerlerin 1971 ve 1980 müdahaleleriyle sağ otoriterleşmeyi kurumlaştırmışlardır. Benim askeri darbelere karşı olmamın temelinde, bu ordu-ABD-sağ politikacı ittifakı ile demokrasinin ve temel hak ve özgürlüklerin tahrip edilmesi süreci yatar.