Emre Kongar Cumhuriyet Gazetesi

Demirtaş ‘yıldırım hızıyla’ yargılanabilir mi?

Cuma günkü yazımda, AİHM’in Demirtaş kararına karşı, iktidarın, eleştirilen “uzun tutukluluk” halini sona erdirmek için, “yıldırım hızıyla” bir yargılama...

25 Kasım 2018 | 5.714 okunma

Cuma günkü yazımda, AİHM’in Demirtaş kararına karşı, iktidarın, eleştirilen “uzun tutukluluk” halini sona erdirmek için, “yıldırım hızıyla” bir yargılama yapıp, tutukluluğu mahkûmiyete çevirmesi olasılığından ve bu olasılığın hukuk sistemimizi altüst edeceği için başvurulmaması gereken çok kötü bir yöntem olduğundan söz etmiştim.
Uluslararası yargıçlık görevi de yapmış olan değerli hukukçu Prof. Rona Aybay, bu olasılığı da irdeleyen ikinci bir mektup daha yollamış.

***

“Demirtaş’ın ‘tutukluluk’ halinin sona erdirilmesi için, ‘yıldırım hızıyla’ yargılanıp ‘mahkûm’ edilmesi” söz konusu olmaz diyemem!.
Bu tür “açıkgözlülükler”in ve “kurnazlıklar”ın hukuk uygulamasında hiç yeri yoktur denilemez elbette. Ama bunlara başvuranlar, gerçek hukukçuların saygı duyacağı insanlar değildir.
Ayrıca olayda, AİHM kararını, böyle küçük oyunlarla “boşa düşürmek” iç politikada “günü kurtaran” başarılar gibi görünse de; uluslararası düzeyde Türkiye’nin saygınlığını zedeler.
Anımsarsın, bizim kuşakların Medeni Hukuk derslerinde, Hocaların “objektif hüsnüniyet” dedikleri bir kavram vardı. Şimdiki dille doğru olarak “dürüstlük” denilen bu kavram günümüzde yürürlükte olan Medeni Kanun’un 2. maddesinde şöyle anlatılmaktadır:
“Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.”
Bu, sadece Medeni Hukuk alanında değil, hukukun her dalında geçerli olan; hukukun temel ilkelerinden biridir.
Nitekim, Antlaşmalar Hukuku konusunda, Viyana Sözleşmesi (1969) madde 27’de de, bir uluslararası sözleşmenin uygulanmasında “dürüstlük” kuralına uyulması gerektiği belirtilmiştir.
Özetle, “kurnazlık ve açıkgözlülük”le içeride “siyasal başarı” kazanılmış gibi olur belki ama; uluslararası planda Türkiye’nin saygınlığı ciddi yara alır. Görevleri, uluslararası düzeylerde Türkiye’nin haklarını ve çıkarlarını savunmak durumunda olan diplomatlarımız zor durumlarda kalır.
Şimdi, yurttaş sorumluluğu taşıyan herkesin, şu soruyu kendine ve çevresine sorması gerekiyor:
Türkiye Cumhuriyeti’nin, çağdaş anlamda demokrasinin değil, popülizmin, demagojinin ve din baskısının egemen olduğu bir “Ortadoğu devleti” olmasından yana mısınız?
Yoksa, “Atatürk yönetiminde” temelleri atılmış, “aydınlanmacı” felsefeye dayanan, çağdaş, demokratik ve laik bir devlet olmasından yana mısınız?

***

Sevgili okurlarım, ben, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir “Ortadoğu devleti” olmasından yana değilim...
Ülkemin, Atatürk yönetiminde temelleri atılmış, “aydınlanmacı” felsefeye dayanan, çağdaş, demokratik ve laik bir devlet olmasından yanayım...
Dilerim, geçici olarak seçtiğimiz, bizi şimdilik yönetenler de, aynı biçimde düşünüyorlardır!

*** 

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Milli eğitim ve laiklik (2) 22 Kasım 2024 | 43 Okunma Milli eğitim ve laiklik (1) 21 Kasım 2024 | 222 Okunma Topyekûn saldırıya karşı topyekûn direniş! 19 Kasım 2024 | 297 Okunma Devlet çöktüğünde! 17 Kasım 2024 | 132 Okunma Demokratik örgütlü direniş (3) 15 Kasım 2024 | 85 Okunma