Referandum tarihi yaklaştıkça
ve “Hayır” olasılığı
güçlendikçe, iktidar çevrelerinin
Referandum söylemleri
sertleşiyor:
“Hayır” diyeceklere yönelik suçlamalar artarak devam
ediyor.
Bu suçlamaların “terörizme” kadar uzanan bir yelpaze
içinde yer alması, her bakımdan, toplumumuzun hem demokrasi
kültürüne hem de ruh sağlığına zarar veren sonuçlara yol
açabilir:
Çünkü Referandum konusunda farklı düşünen insanları birbirlerine
düşmanlaştırarak, çeşitli grupların birlikte yaşama iradelerini
zayıflatabilir ve Referandum sonrasında beklenmedik gerilimlerin
ortaya çıkmasına yol açabilir.
Ayrıca Referandumda “Hayır” diyebilecek olan
vatandaşların, “terörizm” gibi, yıllardır Türkiye’nin baş
belası olan bir insanlık suçuyla itham edilmesi, bu insanlık
suçunun “olağanlaştırılması” bakımından da çok sakıncalı
bir tutumdur.
Unutulmamalıdır ki, Referandum, “Evet” yanıtının
da “Hayır” yanıtının da meşru ve haklı kabul
edildiği “Demokratik bir süreç” olarak toplumun
önüne getirilmiştir.
Seçeneklerden birinin “ihanet” mertebesine taşınarak bir
kampanya yürütülmesi, hele hele bu kampanyanın adalet mensupları
dahil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm makamlarınca benimsenmiş
görünmesi, bugün için de gelecek için de “Demokratik
Rejimimizde” “telafisi olanaksız” yaralar açabilir.
***
Aslında bu “Referandum süreci”
zaten iki bakımdan
sorunludur:
Birinci olarak, Olağanüstü Hal, OHAL uygulamaları
sürdüğü için, toplumda, seçmenin özgür iradesiyle, hiçbir baskı
altında kalmadan karar verebileceği bir ortam yoktur.
İkinci olarak, seçmenin tercihine sunulan
seçeneklerin birisi, tek bir kişinin sadece yasama ve yürütme
erklerini değil, adalet erkini de denetlemesine olanak
sağladığı...
Her demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan, “kuvvetler
ayrımını”, “denetimve denge” mekanizmalarını ortadan
kaldırdığı için...
“Demokratik Rejimin” bazı temel kurum ve kurallarına aykırı
düzenlemeler içermektedir.