Tam bu yazının başına
oturduğum sırada telefonum çaldı,
İsmet Paşa’nın ve Ecevit’in yakın
çalışma arkadaşı 92 yaşındaki Orhan Birgit
aradı.
Demokrat Parti’yi iktidara getiren 14 Mayıs
1950 akşamı, CHP İl Merkezi’nde telefonlara bakarken İstanbul
Birinci Ordu Komutanı’nın İstanbul CHP İl Başkanı Sadi
Irmak’ı aradığını ve “Seçime Komünistler nifak
soktu” diyerek sandıklara el konulabileceğini
bildirdiğini, bunun üzerine Irmak’ın da
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü
aradığını, Paşa’nın “Sakın ha!” dediğini
anlattı.
“İsmet Paşa her şeye rağmen
Demokrasiye geçmişti. Milli İrade’nin önünde hiç
bir kuvvet duramaz” dedi ve ekledi:
“İstanbul seçimlerinde de Millet
Demokrasi için direniyor, 23 Haziran’da kimse önünde
duramayacak.”
***
Geçen yazımda anlattığım
Atatürk dönemindeki iki girişimden sonra
üçüncü darbe, ne yazık ki, İsmet
İnönü’nün, Atatürk’ün “Demokratik
Cumhuriyet İdeali”ni gerçekleştirmek için
geçtiği Çok Partili Düzen sayesinde
iktidara gelen Demokrat Parti tarafından
yapıldı.
1950’de, İsmet Paşa’nın kurduğu Çok Partili
Düzen sayesinde başlayan Dinci/Feodal egemenlerin DP iktidarı, on
yıl boyunca başta muhalefet ve basın özgürlüğü olmak üzere temel
hak ve özgürlüklerin altını oyarak Demokratik Cumhuriyet İdeali’ni
yozlaştırdı ve son darbeyi 18 Nisan’da Meclis’te kabul edip 27
Nisan’da yasalaştırdığı Tahkikat Encümeni Kanunu ile
vurdu.
Bu kanun 15 DP milletvekiline,
muhalefeti ve basını, temyizi olmayan bir
biçimde, sivil ve askeri yargılama
usullerine göre, savcı ve yargıç
yetkileriyle yargılama yetkisi verdi, kuvvetler
ayrımını yok etti ve Parti Devleti
Faşizmini ilan etti.
***
Demokratik Cumhuriyet
İdeali yine direndi:
1961 Anayasası, toplumun
geçirdiği bütün deneyimler çerçevesinde
İdeal’e en yakın hukuksal yapıyı
oluşturdu.
***