Yazısına önce “Liberal Demokrasi”nin iflasına işaret etmekle başlıyor ve “Uygarlık karşısında, şimdi yalnızca üç seçenek var” diyerek bunları şöyle sıralıyordu:
1) Totaliter/yeni-faşist rejimler.
2) Emekçi sınıfların, tüm ezilenlerin çıkarlarını temsil etmeye kararlı, “kapitalizmi aşan” bir yönde evrilmeye açık bir klasik/gerçek “sosyal demokrasi”.
3) Bu iki seçenekten birine tutunamayan uygarlığın, “karanlık çağlara” benzer biçimler sergilemeye başlaması.
Elbette “Liberal Demokrasiyi” de haklı olarak eleştirdikten sonra, yazısını (Totalitarizmi ve yeni faşizmi bir seçenek olmaktan elediğim için bence mantıken) “kurtuluş için” tek bir seçeneğe işaret ederek şöyle bitiriyordu:
“Geriye ‘karanlık çağlarla’, ‘klasik/gerçek sosyal demokrasi’ arasında bir seçim yapmak kalıyor.”
Hiç kuşkusuz Yıldızoğlu’nun terminolojisinde, “Klasik/Gerçek Sosyal Demokrasi” seçeneği, (bence) günümüzün sol felsefesindeki, “Emekten yana, Sosyalizme Açık Devrimci Bir Demokratik Rejim” anlamını taşıyordu.
Yıldızoğlu’nun bu yazısı bana kısa bir süre önce Merdan Yanardağ’ın BirGün Gazetesi’nde “Türkiye’nin üç yolu!” başlığıyla yayımlanan makalesini anımsattı:
Yanardağ bu yazısında şöyle diyordu:
“Somut durumdan yola çıkarsak eğer, Türkiye’nin önünde bugün üç çıkış yolu bulunuyor:
İslamofaşizm, cumhuriyetçi restorasyon ve devrimci cumhuriyet...”