CHP’nin yeni programını yazma sürecinde
Ecevitler’le yakın dost olmuştuk.
Şimdiki kaba-saba, saldırgan yönetici dilinin aksine, herkese karşı
çok nazik ve zarif davranan bir aileydi Rahşan ve
Bülent Ecevit çifti.
Her olgun insan gibi, özellikle gençlere, akademisyenlere ve benim
gibi “genç akademisyenlere” (kırk yıl öncesinden söz ediyorum) daha
bir özenli davranırlardı.
1978’de hükümeti kurduğunda da bu dostluğumuz, ben hiçbir siyasal
veya bürokratik görev istemediğim için, resmi görevlendirmeler
dışında devam etti. Milli Eğitim, Kültür, Turizm, Gençlik ve Spor
Bakanlıkları ile ilgili danışmanlık yapıyordum.
Boşalan milletvekillikleri için 1979’da yapılan ara seçimlerdeki
5-0’lık hezimetten sonra Ecevit, istifa etti.
Derken, 1980 askeri darbesi, Ecevit’in hapse girmesi, 1982
Anayasası, askeri yönetimin YÖK aracılığı ile üzerimde uyguladığı
“sakalını kes” baskısının maskaralığı ve benzeri fırtınalar bizi
ailecek İstanbul’a fırlattı.
*** Ankara’dan gözyaşları
içinde ayrılmadan önce, eşimle birlikte
Oran’a Ecevitler’e vedaya gittik.
Rahşan Hanım’ın, her zamanki nezaket ve zarafeti ile ikram ettiği
çayları içerken Türkiye’nin geleceğini konuştuk.
Bülent Bey, hizip çatışmalarından dolayı
CHP’den bütünüyle umudunu kesmişti.
Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, zaten bu tarihten çok önce,
bana “Baykal-Topuz çekişmesinden bıktığını” ve “Genel Başkanlıktan
ayrılmayı düşündüğün...