Siyaset yozlaşır, medya yozlaşır
da üniversiteler bundan
kurtulabilir mi?
Siyasal yozlaşmanın iç karartıcı sonuçlarını, artık bütünüyle
politikanın seviyesizliğine ayak uydurmuş olan ekranlarda, sözde
akademisyen kimlikli ve güya profesör unvanlı zavallıların
zırvalarına tanık olarak gözlemliyoruz.
Sanıyorum, içinde bulunduğumuz durumu en iyi yansıtan ve pek çok
kişiyi umutsuzluğa sevk eden görüntü de bu:
Bir toplumun en kültürlü, en bilgili, en seviyeli kesimi olması
gereken akademisyenlerin ekranlardaki pespayeliği, biatçılığı ve
hepsinin üstüne tüy diken cehaleti!
İşte bütün bu örgütlü cehalet,
seviyesizlik ve ahlaksızlık saldırısı
içinde Erol Manisalı, bir
kutup yıldızı gibi
parıldıyor ve yol gösteriyor!
***
1961 Anayasası’nı hacamat etmek,
Türkiye’yi emperyalist dünyanın
antikomünist koşullanmalarıyla yeniden
biçimlendirmek için
tezgâhlanan,1971 darbesiyle
başlayan ve 1980 darbesiyle
doruk noktasına erişen
uluslararası destekli, ulusal
askeri/ sağ operasyonların
sonuçlarını yaşıyoruz:
Askeri
darbeler ve sağ iktidarlar ile uygulanan bireysel ve toplumsal
baskılar, suikastlar, işkenceler, yasaklar, komplolar ve elbette
anayasa ve yasa değişiklikleri yoluyla Türkiye, bugünlere, faşizmin
pençesinde kıvrandığımız bu karanlık koşullara getirildi.
Ama bu koşullar içinde dahi: “Erol Manisalı gibi yüksek bilgi
birikimine sahip ve bunu topluma aktarma şansını çeşitli biçimlerde
yakalamış olan aydınlar yazılarıyla, çizileriyle, kitaplarıyla,
makaleleriyle televizyon konuşmalarıyla zaten tarihe mal
olmuşlardır. Onları belli bir süre susturulabilirsiniz, hatta kendi
yaşamlarını karartabilirsiniz bile. Ama onlar tarihe mal olmuş
aydınlardır.” Söylemleri ilelebet
yaşayacaktır!