Herkesin gördüğü ama kimsenin açıkça telaffuz etmediği bir gerçeğe işaret ederek başlayalım:
Erdoğan’ın kişisel olarak temsil ettiği AKP’nin dinci otoriterlik anlayışına karşı seçmen, etnik bir partiyi, HDP’yi barajın üstüne taşımış, bir başka etnik kökenli partiyi, MHP’yi de güçlendirmiştir.
Çarpıcı bir ifade olsun diye, biraz abartarak, “Demokratik soslu etnikçilikler din aromalı otoriterliği yendi” bile diyebiliriz.
***
Benim de aralarında olduğum pek çok kişi, seçim sonuçlarını “Diktatörlüğünyenilgisi” ve “Demokrasinin zaferi” olarak niteledi.
Oysa toplumbilimsel olarak görülmesi gereken seçim sonucu şudur:
Türkiye’de siyasal yelpazenin iki ucunda yer alan etnik-milliyetçi iki parti, seçimlerden güçlenerek çıkmıştır.
Elbette Türk milliyetçiliğinin temsilcisi olan MHP içinde de, Kürt milliyetçiliğinin temsilcisi olan HDP içinde de demokratik ve muhafazkâr oyların oranı azımsanmayacak ölçüdedir:
Her ikisi de milliyetçiliklerine hem muhafazakârlığı hem de demokratikliği eklemlemiş...
Ve sonuç olarak etnik kimlikli bu iki uç partinin başarısı, Erdoğan ve AKP’nin dinci otoriterliğine karşı demokratik bir zafer elde edilmesine yol açmıştır.