Emre Kongar Cumhuriyet Gazetesi

İmamoğlu’nun barışçı kucaklaması...

Türkiye 17 yıldır bir ayrıştırma, bir kamplaştırma, bir düşmanlaştırma stratejisi ile boğuşuyor: Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti, 1961 Anayasası...

15 Mart 2019 | 4.901 okunma

Türkiye 17 yıldır bir ayrıştırma, bir kamplaştırma, bir düşmanlaştırma stratejisi ile boğuşuyor:
Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti, 1961 Anayasası ile Demokratik Laik ve Sosyal Hukuk Devleti haline gelen ülke, bu ayrıştırma, kamplaştırma, düşmanlaştırma stratejisi ile iki düşman kampa bölünerek iki düşman kültüre göre yeniden biçimlendirilmeye, (isterseniz “dizayn edilmeye” diyebilirsiniz) başladı.
Bugün gelinen noktada Türkiye “iktidardan yana olanlar” ve “muhalifler” olarak iki kampa bölündü.
Eğer iktidar kampında değilseniz, hainlikten, bölücülükten, terör destekçiliğine kadar her türlü suçlamaya hazır olmalısınız.
Yok eğer iktidar kampındaysanız, ne olursanız olun, makbulsünüz, güven ve refah içinde yaşamınızı sürdürebilirsiniz.

***

Zaman içinde bu kamplaşma stratejisinin müttefikleri ve politikaları da sürekli olarak değişti:
ABD ve AB kimi zaman dost, kimi zaman düşman ilan edildi. “Kanka Esad” “Hain Esed” oldu.
Fethullah Gülen Cemaati” önceleri “aynı yolda yürünen” saygın bir müttefik iken, sonra “Fethullah Gülen Terör Örgütü, Paralel Devlet Yapılanması”, FETÖ oldu.
PKK terör örgütü bile, bir ara kendisiyle müzakere edilen bir siyasal kimlik olarak kabul edildi ama sonra HDP gibi yasal meşru bir parti bile terörist ilan edildi.
Bir süre “Milliyetçilik ayaklar altına alındı”, sonra MHP iktidar ortağı yapıldı. Kendilerine “liberal” diyen “aymaz solcular” bir dönem baş tacı edildiler, sonra dışlandılar, bazıları hapse bile atıldı.

***

Bütün bu süreç içinde Türk Silahlı Kuvvetleri, Bağımsız Yargı, Özerk Üniversiteler, Özgür Medya çökertildi, hepsi Özel Girişimle birlikte “Tek Kişi Yönetimine” bağlandı ve hemen hemen herkes, sık sık değişen politikalar, müttefikler ve düşmanlıklar yüzünden, birbirine düşman edildi.
Bu bölücü, düşmanlaştırıcı strateji, aynı kışkırtıcı tonla, her an, her yerde toplumun üzerine bir karabasan gibi çöktü.
Toplum, önce korktu, sonra sindi, sonra yoruldu, sonra bıktı; sıkıldı...
Ve birdenbire Ekrem İmamoğlu, “Herkesi kucaklayacağım” diye, uzlaşmacı, hoşgörülü, barışçı bir söylem ve eylemle ortaya çıktı:
Bölücülüğe karşı birleştiricilik, kavgaya karşı uzlaşma, baskıya karşı özgürlük, savaşa karşı barış.
Toplum birdenbire bir rahatlama umudu gördü onda:
Ezilmekten, azarlanmaktan, düşman görülmekten yorulmuş olan halk, sanki baskıdan bir kurtuluş fırsatı yakalamıştı.
Ekrem İmamoğlu’nun şansı sürekli “dövüşten” ve “baskıdan” bıkmış usanmış olan bir halkın, barış, sükûnet ve özgürlük arayışında yatıyor.

***

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Milli eğitim ve laiklik (2) 22 Kasım 2024 | 45 Okunma Milli eğitim ve laiklik (1) 21 Kasım 2024 | 222 Okunma Topyekûn saldırıya karşı topyekûn direniş! 19 Kasım 2024 | 297 Okunma Devlet çöktüğünde! 17 Kasım 2024 | 132 Okunma Demokratik örgütlü direniş (3) 15 Kasım 2024 | 85 Okunma