Bir zamanlar Sovyetler Birliği’ni zayıflatmak için ABD’nin
kullandığı, din, mezhep, ırk ve milliyet farklılıklarını öne
çıkaran, “Kimlik siyaseti”, Sovyetler çöktükten sonra
da Huntington’un önerdiği “Uygarlıklar
Çatışması Modeli” çerçevesinde, bütün dünyada demokrasinin
altını oymaya devam ediyor!
“Kimlik siyasetini” yıkıcı bir güç haline getiren bu süreç,
yine ABD’nin Afganistan’da Sovyetler’le savaşmak için
örgütlediği “Siyasal Radikal İslam’ın” önce El
Kaide, şimdi de IŞİD olarak Batı Dünyası’na karşı, teröre dayalı
bir savaş ilan etmesi ve Ortadoğu’da ciddi bir güce ulaşması ile
günümüz siyasetine egemen oldu.
Huntington’un, Sovyetler’in yıkılışından sonra,
Batı’nın rehavete kapılmasını önlemek için gerekli olduğunu
söylediği İslam-Batı çatışması, 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler
saldırısı ile görünür oldu, Arap Baharı denilen trajedi ve ABD’nin
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya müdahalesi ile tüm dünyayı pençesine
aldı.
Terör, savaş ve mülteci sorunları, tüm Batı dünyasında bir
İslamofobi yarattı ve halkları “Kimlik
siyasetinin” pençesine attı. Sonuç olarak Batı Avrupa’da sağcı
partiler, ırkçılık, ayrımcılık ekseninde yükselmeye başladı.
İktidardaki partiler, hem halkın isteklerine karşılık vermek hem de
ırkçı muhalefetin önünü kesmek için İslamofobik tutum ve
davranışlar götermeye başladılar.
İşte Türkiye Barolar Birliği
Başkanı Metin Feyzioğlu’nun “İthal
mağduriyet” dediği olay, Referandum’da
zorlanan ve “Evet” seçeneğini güçlendirmek
için yeni bir gerilim ekseni arayan AKP’nin,
Avrupa’daki bu ırkçı eğilimleri öne
çıkaran tavırları ile
oluştu.
Bugüne kadar “Taksim’e
Cami”den, “Orduya türbana” kadar çeşitli çatışma
konularını gündeme getiren ama yeterli gerilim yaratamayan iktidar,
istediği fırsatı Avrupa ile yaşanan “Referandum
mitingleri çatışmasında” yakaladı ve bunu
Referandum’da “Evet” için kullanmaya başladı: