Dünkü Cumhuriyet’in
manşetindeki haber şöyleydi:
Arkadaşlarımız 16 aydır tutuklu: Onlar çıkacak yine
yazacak.
Dedikodu mahiyetindeki tanık
ifadelerine dayandırılarak aylardır tutuklu bulunan
Akın Atalay, Murat Sabuncu ve Ahmet Şık’ın
suçsuzluklarının en büyük kanıtı yine kendi
yazdıkları. Geçmişte hukuksuzluklara karşı
duruşları.
Haberin devamında bir yılı aşkın süredir
tutuklu bulunan bu arkadaşların daha önceki yazılarından örnekler
veriliyordu.
***
Son haftalarda kamuoyu vicdanını rahatsız
eden gerek Enis Berberoğlu gerekse Ahmet
ve Mehmet Altan kardeşler ve
Nazlı Ilıcak kararlarından dolayı, yargı
bağımsızlığı sorunu yeniden gündeme gelmişti.
Türkiye’deki adalet mekanizmasını,
AKP/Erdoğan iktidarı ile şimdi Fethullah
Gülen Terör Örgütü/ Paralel Devlet Yapılanması, FETÖ/ PDY
denilen Cemaat ittifakının Birinci Silivri Davaları Trajedisi
sırasında, TSK’yi, medyayı ve üniversiteleri kendi emirlerine almak
için, yozlaştırdığı, artık herkesin bildiği ve tarihe geçmiş olan
bir gerçek.
Ne zaman ki bu iki iktidar ortağı birbirlerine
düştüler ve Erdogan/ AKP iktidarı FETÖ/PDY’yi tasfiyeye başladı,
işte o zaman hem bu ittifakın kirli çamaşırları ortaya döküldü ve
hem de FETÖ’nün askeri darbe kalkışması ile birlikte ilan edilen
OHAL ile, bu hesaplaşma çığırından çıktı.
Ne yazık ki, zaten yozlaştırılmış olan adalet
mekanizması, bu çığırından çıkmış olan hesaplaşma sırasında da,
İkinci Silivri Trajedisi davalarıyla kamuoyu vicdanını rahatsız
etmeyi sürdürüyor:
İşin hazin tarafı, HSYK tarafından meslekten
ihraç edilenlerin sayısının 4 bin 238 kişiye eriştiği ve binden
fazlasının hücrede olduğu belirtilen savcı ve yargıçlardan dolayı,
kürsü ile hücre arasındaki mesafenin iyice kısalmış olduğu bu
dönemde, kabağın yine gazeteci-yazarların başına patlamış
görünmesidir:
Uluslararası kuruluşlar tarafından,
Türkiye’nin, gazeteci ve yazarların hapiste olduğu ülkeler
arasında, Çin’i de geçerek birinci sıraya oturduğu
açıklandı!
***
Bu arada, kürsüden hücreye giden kısa yolun
yolcularının kimlikleri hakkında da ciddi kuşkuların ortaya
çıktığını belirtmek gerek:
Örneğin, Bir gün’den
Burcu Cansu’nun haberine göre
Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ,
süreci ‘muhaliflerin tasfiyesi’ olarak yorumluyor:
“ ‘Cemaat yargısı sahte deliller
üretiyor, soruşturulmalıdır’ dedik. Biz hiçbir zaman
Gülen’e ‘Bitsin bu hasret’ demedik, hiçbir zaman
‘Fethullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği bir kıymettir’
demedik. Siyasi iktidar Gülen Cemaati’ni bu devletin
içine soktu, hep elbirliği ile hukuksuzlukları
yaptı.
Gülen Cemaati devlete zarar verici
bir eylem yapmış ise siyasi iktidar bu suçun
ortağıdır. İki suç ortağından birisi diğerini
soruşturuyor. Bu sözde soruşturmadır, asıl olarak
cemaat ile ilişkisi olduğu söylenen insanlar hâlâ
dışarıdadır.”
***