Üç yıl önce bugün, AKP’nin ve Erdoğan’ın maskesinin düştüğü
gündür!
Aykut Küçükkaya, ortaklaşa yazdığımız Gezi Direnişi kitabının
102’nci sayfasında, direnişin 5. gününün tarihine şöyle
başlamış:
“İkinci şafak baskını - Gezi Parkı’nda ağaçlar kesilmesin diye
demokratik tepkisini dile getiren yurttaşa iktidarın polis eliyle
müdahalesi yine çok sert oldu. Polis sabah 05.00’te ikinci şafak
baskınını yaptı. İnsanların üzerine TOMA’lardan tazyikli su
sıkıldı, onlarca gaz bombası atıldı.” Aslında bir gün önce de
sabahın 5’inde hunharca bir saldırı yapılmış, biber gazı eşliğinde
gençlerin çadırları yakılmıştı.
“İkinci şafak baskını” ile maske iyice düşüyordu!
***
Gezi Direnişi ortaya çıkar çıkmaz Aykut haberleri geçmeye
başlamış, ben de olayı köşe yazılarımda siyasal, toplumsal ve
kültürel boyutlarıyla irdelemeye çalışmıştım.
Haziranın ortalarında “Türkiye’de artık hiçbir şeyin eskisi gibi
olmayacağı” anlaşılmıştı.
Aykut’a bu olayı birlikte tarihe mal etmeyi önerdim.
Zaten benim yazılarımın çoğu ve onun haberlerinin tümü
hazırdı...
Hemen yazılarımızı ve haberlerimizi kitap formatında yazmaya
başladık.
Olayın 30’uncu günü, 25 Haziran itibarıyla, kitabı matbaaya vermek
için son düzeltmeleri yapıyorduk.
Böylece baş döndürücü bir çalışmayla kitap, direnişin kanlı bir
biçimde bastırılmasından kısa bir süre sonra, temmuz başında
yayımlanabildi.
AKP tetikçileri, direnişi karalamak için ürettikleri çeşitli saçma
sapan komplo teorilerinin arasına bu kitabın yayınını da
koydular:
“Emre Kongar, aslında komplonun senaryosunu biliyordu, kitabı da
önceden yazmıştı” dediler. Ama bu sözleriyle günlük olayların
envanterini bir bilgisayar hassasiyeti ile tarihe mal eden Aykut’u
bir kâhin mertebesine yükselttiklerini fark etmediler:
Eğer kitap önceden yazıldıysa, Aykut her gün yaşanan olayları, bire
bir, bütün ayrıntılarıyla nasıl bilmiş ve kaleme almıştı?
Bu soru da herhalde Türkiye’deki siyasal tarihin komplo teorileri
arasında, “yanıtlanamamış esrarengiz konulardan biri” olarak
tarihteki yerini alacak(!)