Galiba, ateist bir baba ve mutekit
bir anne olan iki
pedagog tarafından, uyumluve
mutlu bir aile ortamında özenle
yetiştirildiğim için, demokrasiyi özümlemiş
bir çocuk olarak hayata
başlamışım:
1) 29 Nisan 1960’ta, daha henüz 19 yaşındayken, Mülkiye birinci
sınıfta, fakültenin bahçesinde “Yaşasın
demokrasi” “Menderes istifa” diye
bağırdığımız için üzerimize askerler ve polisler tarafından ateş
edildi, okul kapatıldı, ben
de “anarşist” olarak“memleketime” yollandım.
2) 27 Mayıs’tan sonra, fakültenin kantinine gelip bir masanın
üstüne çıkarak bize“Türkçü kültür
politikasını” anlatan Türkeş’in
14’ler Grubu’ndan
yüzbaşı MuzafferÖzdağ’ı
demokrasiye yönelik sorularla sıkıştırdığım için aşırı milliyetçi
arkadaşlarım tarafından eleştirildim.
3) Birleşmiş Milletler bursuyla gittiğim ABD’den dönüp
Hacettepe’nin kuruluşunda görev aldığımda, 1968 ruhu
çerçevesinde, Doğramacı ile
birlikte “Demokratik Üniversite” kampanyaları
düzenledikten sonra, 12 Mart 1971’de
bizzat Doğramacıtarafından, (kendisini
aklamak için) zamanın darbeci
lideri Memduh Tağmaç’a,“Kürtçü”
olarak ihbar edildim; askere
gitmeye zorlandım ve yine Doğramacıtarafından
iftiraya uğrayarak “Sakıncalı Asteğmen” oldum.
4) 12 Eylül öncesinde, darbe söylentileri ayyuka çıktığında, tek
kanallı TRT’de yaptığım “Ayda Bir” adlı
çok seyredilen programda Bismarck’a gönderme
yaparak,“Süngüyle her şey yapabilirsiniz ama üstüne
oturamazsınız” dedim...
Birkaç gün sonra Beytepe’ye giderken yanıma yaklaşan bir otomobilin
içindeki bir astsubay tarafından tehdit edildim.
5) O sırada sağcılar tarafından hazırlanan ölüm listesinin
başındaydım; BedrettinCömert katledildikten
sonra, “Hedef Emre Kongar’mış, yanlışlık olmuş” diye
kasıtlı bir söylenti çıkarıldı; dönemin İçişleri Bakanı rektörü
arayıp, “Çok üzülüyorum, EmreKongar’ı da
öldüreceklermiş” diye ihbarda bulundu; aylarca yakın ve uzak
korumalar ile yaşadım.