Gelişen, endüstrileşen ülkelerde siyaseti “sınıfsal yapı” ve “sınıfsal bilinç” belirliyor:
Siyasete ağırlığını koyması için, sermaye sınıfının ve işçi sınıfının nesnel olarak ortaya çıkması yeterli değil...
Bu sınıfların, özellikle de işçi sınıfının “sınıf bilinçlerinin” de oluşması gerekli!
“Özellikle de işçi sınıfının” dedim, çünkü sermaye sınıfı, var oluşu doğrudan para kazanmaya, kâra dayalı olduğu için, daha en baştan “sınıf bilincine” sahip. Bir başka deyişle sermaye sınıfını zaten var eden itici güç, para kazanma arzusu yani “bilinci”.
Feodaliteden, Din/Tarım Toplumu’ndan, Kent/Endüstri Toplumu’na geçişte, elbet, geleneksel feodal değerler, özellikle de dini inançlar yok olmuyor; Milliyetçilik, Tek Tanrılı Dinlerin üzerine geliyor.
Bu değişime öncülük eden sermaye sınıfı, Kentsel/Endüstriyel Toplumun, Kapitalist (ve önce gelişen ülkelerin arkada kalan ülkeler ve sömürgeler üzerindeki emperyalist) yapısını belirliyor.
Sermaye sınıfının büyümesine bağlı olarak gelişen işçi sınıfı ise, hem feodal kalıntılardan gelen din/mezhep inançlarının, hem de egemen sermaye sınıfının pompaladığı yeni kapitalist değerlerin bombardımanı altında kendi sınıfının “sınıf bilincine” zor erişiyor, bazen de hiç erişemiyor:
Dincilik, mezhepçilik, ırkçılık, milliyetçilik gibi ideolojiler, egemen sınıflar tarafından sürekli olarak “işçi sınıfı bilincini” engellemek ve yozlaştırmak için başarıyla kullanılıyor.
Ancak emekçilerin, y...