Din/Tarım toplumlarının kırsal
yaşamdaki Feodal kültürü, erkeklerin ve yaşlıların egemenliğine
dayanır...
Bu toplumlarda aşiret reisinin, toprak
ağasının, şeyhin, şıhın dediği olur: İnsanlar özgür bireyler değil,
emirle yönetilen kullar-kölelerdir.
Endüstri Devrimi ile ortaya çıkan
Kentsel yaşam ise, eşitliğe, özgürlüğe ve ortak yaşam kültürüne
dayanır...
Bu toplumlarda yaşam, bireysel emirlere değil,
kurallara bağlıdır: İnsanlar artık, kulluk-kölelikten kurtulmuş,
vatandaşlık bilincine erişmiş, özgür ve bağımsız
bireylerdir.
***
Elbette “Kırsal Yaşam”-“Kentsel
Yaşam” veya “Feodal Kültür”-“Endüstriyel kültür” ayrımları,
toplumları anlayabilmek için, kuramsal düzeyde yani “kâğıt
üstünde” oluşturulan modellerdir.
Bu modelleri bire bir, gerçek yaşamda
görebilmek pek olanaklı değildir, çünkü ne insanlar robottur, ne de
toplumlar tek düze aynı niteliklere sahiptir.
***
Tipik bir örnek
Türkiye’dir:
Bir Din/Tarım toplumunda kazanılan İstiklâl
Savaşı sonunda kurulan Cumhuriyet rejimi ile, çok hızlı bir
biçimde, Kentsel/Endüstriyel topluma dönüştürülmek istendiği için,
şu anda hem Din/Tarım toplumlarının Feodal “reisçi”
değerlerini, hem de Kentsel/ Endüstriyel toplumun “özgürlükçü/
eşitlikçi” değerlerini bağrında barındırmaktadır.
Türkiye’de, “Çok Partili Düzen”e
geçildiğinden beri yaşanan çelişki işte budur:
Feodal kültürün alışkanlıklarıyla,
“Reislerin” dediklerine mi uyulacaktır, yoksa
Kentsel/Endüstriyel yaşamın“Özgürlükçü, eşitlikçi”
kurallarına mı!
***