Hiç düşündünüz mü, bizden
oy isteyen politikacıların iç dünyaları
nasıldır?
Nerede büyümüşler, nasıl bir eğitim
görmüşlerdir...
Kişilikleri, aile yaşamları
nasıldır...
Anne babaları onlara nasıl
davranmıştır...
Kendilerinden memnun mudurlar...
Kendi kişilikleriyle uzlaşma halinde
midirler...
Mutlu mudurlar?
Yoksa kendileriyle bile kavgalı...
Mutsuz...
Tatminsiz...
Kavgacı mıdırlar?
Ve elbette son ama çok önemli
olarak:
Beden ve ruh sağlıkları
nasıldır?
***
Bir politikacı
düşünün:
Asık suratlı, huysuz, huzursuz, mutsuz, kendine
güveni olmayan, kompleksli, herkesi kendine düşman gören,
yeteneksiz, beceriksiz, cahil, bilgisiz, görgüsüz, korkak,
saldırgan, kavgacı, kimseyi dinlemeyen, etrafını sürekli azarlayan,
kendi gibi düşünmeyenlere sürekli hakaret eden, ayrıştırıcı,
bölücü, düşmanlaştırıcı, sorun üreten, çıkarcı, ilkesiz, hırsız,
yalancı ve elbette megaloman.
Böyle bir politikacıdan, halkına, milletine,
ülkesine hayır gelir mi?
Ve bir başka politikacı
düşünün:
Güler yüzlü, kendisiyle barışık, mutlu,
bilgili, görgülü, dürüst, yalan söylemeyen, başkalarına ve kendisi
gibi düşünmeyenlere de saygılı ve sevgili, herkese kendine
davranılmasını istediği gibi davranan, nazik, terbiyeli, becerikli,
yetenekli, çalışkan, dinleyen, anlayan, birleştirici,
bütünleştirici, sorun çözen ve elbette alçakgönüllü.
Böyle bir politikacı halkına, milletine,
ülkesine umut vermez mi?
***
Her politikacı, özellikle de
her lider, kendi iç dünyasını topluma
yansıtır:
Kimisi ayrıştırır böler, kimisi birleştirir,
bütünleştirir...
Kimisi kendi iç huzursuzluğunu,
yeteneksizliğini, beceriksizliğini, çıkarcılığını toplumun üstüne
bir karabasan gibi kusar...
Kimisi kendi mutluluğunu, iç huzurunu, barış ve
sevgi özlemini, becerikli ve yetenekli bir biçimde toplumsal yaşama
aşılar.
Özetle; siyasal modaya uygun
biçimde sorarsak:
Bizi yönetenler nerelerden
gelmişlerdir...
İç dünyaları nasıldır...
Nerelere gitmektedirler...
Ne yapmak istemektedirler?
***