1967 yılı Nobel Edebiyat
ödüllü, Guatemalalı büyük
romancı Miguel Angel
Asturias Rosales’in baş eseri
bence, 1933 yılında yazmış olduğu ama
ancak1946’da yayımlanabilen
“Sayın Başkan”dır.
Bu kitabı 1970’li yıllarda okumuş ve özellikle, muhaliflerini
zindanda bile izleyen, kinci, acımasız bir başkan portresi çizdiği
için çok etkilenmiştim.
***
Başkanlık sistemi tartışmaları, talihsiz bir biçimde Hitler üzerinden de olsa, yeniden gündeme yerleşince, ben de bu tartışmalara renkli bir boyuttan,edebiyat dünyasından bir örnekle, biraz da mizah yaparak karışayım dedim.
***
Asturias, “Sayın Başkan” adlı,
kötülüğün yukardan aşağıya doğru
nasılyayıldığını anlattığı kitabıyla
ilgili olarak verdiği bir söyleşide ilginç
yorumlardabulunmuş.
Vikipedi’de rastladığım bu
konuşmanın bazı bölümlerini, (parantez içinde
siyahla dizilmiş bazı mizahi eklemeler de
yaparak) sizle paylaşmak istedim.
Benim parantez içindeki siyahla vurgulanmış eklemelerim, onun
söylemediği ama bizim çağdaş dünyadaki gözlemlerimizden derlenmiş
izlenimlerdir.
***
“Daha çocukluğum sırasında, diktatörün adından, o da
evlerin en kuytu köşelerinde, ancak alçak sesle
bahsedilirdi.
(Çünkü yüksek sesle konuşunca derhal
polis sizi karakola götürür, savcı
tutuklanmanızı ister, yargıç da hapse
tıkardı.)
Bu tip başkanlar elle tutulur hiçbir eser
bırakmamışlardır.
Aksine, ülkelerini (her şeyi satıp
savarak, aldıkları paraları da
ceplerinedoldurarak) fakirleştirmişler,
öksüzleştirmişlerdir.
Bu şartlar altında yazara tek yol kalıyordu:
Muhalefet...