Şerif Mardin’in
ardından yapılan abuk sabuk
değerlendirmelere baktıkçabir
yandan kızıyorum, bir yandan da
üzülüyorum:
Siyasette “otoriter bir
cehaletin egemenliği” bütün
toplumu iyice pençesine almış...
Her konuda olduğu gibi medyada da, bilim
insanları bile değerlendirilirken “cahil
cesareti” hâkim.
Elbette sorun
sadece “cahil
cesareti” de
değil:
“Otoriter bir cehaletin
egemenliği” ile ortadan şakkadanak iki
karşıt cepheye bölünmüş olan toplumda,
bütünüyle “tetikçilerin” ve “mahalle
kabadayısı
rolündeki militanların” yerleştikleri
köşelerde ne bilime, ne bilgiye, ne gerçeklere, ne de insan
haysiyetine saygı kalmış...
Sanıyorum, “otoriter bir
cehalet egemenliğinin” yol
açtığı
bu “bölünme” ve “cahil
cesareti”, aklı başında olanları da etkiliyor
ve “karşı cephenin cehaleti”
“her mahalledeki aklı başında
insanların” seviyesini de
düşürüyor.
İnsanları, hainlikle damgalama, işten atma ve
hapsetme tehdidiyle sadece, siyasal, toplumsal, fikirsel ve
bilimsel alanların değil, sanat/edebiyat dahil, tüm yaşam
alanlarımızın üzerine çöken bu “otoriter
cehalet”, yalnızca kanaat önderi niteliğindeki köşe
yazarlarını değil, en güvenilir, en seçkin kültür ve eğitim sahibi
olanları da egemenliğine almış:
Örneğin bir toplumu ayakta tutan temel
değerlere sahip olmaları gereken, o toplumun en seçkin kültürünü
temsil etmeleri beklenen Yüksek Yargı Mensuplarının bile son
günlerdeki açıklamaları, iflah olmaz romantik bir iyimser olan beni
bile “Acaba
adalete ve bu topluma olan
inancımda yanılıyor
muyum” diye kuşkuya sevk ediyor!