Kimsenin Ermeniler ile Müslümanlar (Türkler ve Kürtler)
arasındaki karşılıklı katliamları inkâr ettiği
yok...
Kritik soru şu:
1915’te Birinci Dünya Savaşı sırasın-da yeniden isyan eden ve Rus
ordularıyla işbirliği yapan Ermenilerin bir bölümünün Osmanlı
yönetimi tarafından zorunlu göçe tabi tutulması, bu göç sırasında
ve sonrasında yaşanan
trajediler, “Genoside”denilen “Soykırım” suçunu
oluşturur mu?
Bu sorunun yanıtı, Almanya’da Yahudilere yapılan katliama, yani
Holokost’a ve buradan hareketle oluşturulan “Soykırım
Sözleşmesi’ne” bakılarak verilmeye çalışılıyor.
Gerek 1915’teki Osmanlı İmparatorluğu ile 1930’lar 40’lar Almanyası
arasındaki farklı savaş koşulları, gerek Alman Milliyetçiliği,
Yahudi Milliyetçiliği, Ermeni Milliyetçiliği ve Türk Milliyetçiliği
arasındaki farklar, gerekse tarihsel ve siyasal süreçler, bu iki
olay arasında pek de bir benzerlik olmadığını gösteriyor.
***
Tartışmanın bir de teknik hukuk yönü
var.
Konunun uzmanı olan sevgili köşedaşım Özgür
Mumcu, 25 Nisan Cumartesi günü yazdığı ve aslında
tamamının okunması gereken yazıda şunları söylüyordu:
“...Peki, bu 1915’te olanlar bir soykırım mıydı?
Buna hukuki bir cevap vermek hem güç hem değil.
Soykırıma ilişkin antlaşma 1948’de imzaya açıldı ve 1951’de
yürürlüğe girdi. Aksine görüşler olsa da antlaşma geriye
yürümüyor.
Kaldı ki soykırım da bu sözleşme vesilesiyle türetilmiş bir kavram.
BM Genel Sekreter Sözcüsü’nün de hukuki bir karar olmadan soykırım
ifadesini kullanamayacaklarını söylemesi bu nedenle.
...1915’te yaşananların Soykırım Sözleşmesi’nin ‘Grubun
bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı
hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek’ şeklinde
tanımladığı fiille örtüştüğü ileri sürülmektedir.