Önce Temel Tanımı Anımsayalım: Sovyetler
Birliği’nin çökmesinden sonra ortaya çıkan Küreselleşme, ya da
yabancı terminoloji ile, “Globalleşme” biri siyasal, biri
ekonomik, biri de kültürel olarak üç boyutlu bir
kavramdır.
Küreselleşme’nin siyasal ayağı, Amerika
Birleşik Devletleri’nin siyasal egemenliği ve dünya üzerindeki
siyasal jandarmalığıdır.
Küreselleşmenin ekonomik ayağı, uluslararası
sermayenin egemenliğidir.
Küreselleşmenin kültürel ayağı, birbirinden
farklı hatta, biri ötekine zıt iki ayrı oluşuma işaret
eder.
Birinci
oluşum, “mikromilliyetçilik” ve “mikrodincilik” biçiminde
ortaya çıkmıştır.
Küreselleşmenin kültürel ayağının ikinci
sonucu, özellikle tüketici davranışını etkileyerek, dünya
çapında kültürel birörnekliğin önünü açmış olmasıdır.
***
Birinci Safha, Sahte Cennet:
1991’de Sovyetler Birliği resmen çöktükten sonra “Tarihin sonu
geldi” , “Sınıf çatışmaları ve ulus devletler arası savaşlar bitti,
sınırlar kalkacak”, “Silahlara akıtılan fonlar refahı arttıran
üretime gidecek” gibi sonradan hepsinin palavra olduğu
anlaşılan birçok beklenti dile getirildi.
Oysa bu Sahte Cennet söylemleriyle dolu olan safhada, Balkanlar’da,
Kafkaslar’da ve Ortadoğu’da devlet yapıları yıkıldı ama yerlerine
mikromilliyetçilik ve mikrodincilikten etkilenen, yıkılanlardan
daha “ulusal devletler” kuruldu.