Bugün, Türkiye’nin ulusal
bağımsızlığını sağlayan ve bir dintarım
imparatorluğundan laik ve demokratik bir
ulus devlet yapısına geçen devrimi hazırlayan
“Büyük Zafer”in 97’nci
yıldönümü.
30 Ağustos zaferiyle sadece bir muharebe ve
İstiklâl Savaşı kazanılmamıştı...
Bu zafer bize, 20’nci yüzyılın en
başarılı toplumsal/ekonomik ve siyasal
devrimini yapma yolunu da açmıştı.
Ne yazık ki, kanlarımız dökülerek kazanılan bu
zafer üzerine gerçekleştirilen Türk Devrimi bugün tehdit
altındadır:
“Parlamenter Demokrasi” rafa
kaldırılmış, “Ucube bir Anayasa” ile, adına
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen, garip bir
“Tek Kişi Rejimi” uygulamaya konulmuştur.
***
Toplumsal, ekonomik ve sınıfsal yapı hazır olmadan, sadece zafer kazanan komutanın kafasındaki çağdaş ve uygar bir modele göre gerçekleştirilen “Türk Devrimi”, Sovyetler de çöktükten sonra, bütün saldırılara ve yozlaştırmalara karşın, 20’nci yüzyılın, 21’inci yüzyılda da yaşayan tek ve biricik siyasal, kültürel ve ekonomik mucizesi olma niteliğini koruyor.
***
Peki, biz ne yaptık:
Sahte demokrasi sloganlarının peşine takılarak
çağdaş bir toplum çizgisinde kazanılmış olan tüm laik ve demokratik
hak ve özgürlüklerden geri dönmeye başladık...
Bu yetmedi, “hortumcularla”,
“yolsuzluklarla” mücadele etmek için iktidara geldiklerini
iddia edenler, naylon fatura, vergi, kambiyo, kent yağması ve orman
afları ile kendilerini akladılar, kitabına uydurulmuş yeni
“yollarla”, yandaş şirketler, vakıflar ve tarikatlar
aracılığı ile yeni “hortumcular” ürettiler.
***