Dün, Uğur Mumcu’nun dinci/faşistlerce haince
katledilişinin yıldönümüydü.
Muammer Aksoy, Cavit Orhan
Tütengil, Bahriye Üçok,
Uğur Mumcu, Ahmet Taner
Kışlalı ve onlar gibi birçok Atatürkçü/Demokrat
kamuoyu liderinin öldürülmeleri, asla amaçsız genel bir terör
sonucu ya da tesadüfi bir cinayetler zinciri değildi:
Bu cinayetler bir yandan Türkiye’nin istikrarsızlaştırılmasını
sağlarken, öte yandan, Atatürkçü/Demokrat çevrelerin sindirilmesine
ve Cumhuriyetçi/ Laik birikimin yok edilmesine yönelikti.
Bu hain suikastlar, hem doğrudan Atatürkçü/Demokrat/ Cumhuriyetçi
kamuoyu liderlerini ortadan kaldırarak, hem de her türlü solu ve
demokratik oluşumu ezen askeri darbeler için ortamı hazırlayarak,
toplumun gittikçe sağcı/otoriter/dinci kesimlerin etkisine ve
denetimine girmesine yol açtı.
Sonuç, bugünkü AKP/Erdoğan iktidarıdır.
*** Türkiye’yi ağır bir
demokrasi krizine sokan AKP/Erdoğan
yönetiminin bugünkü otoriter iktidarında,
kendilerine sözde “liberal” veya güya “eski
solcu” etiketi yakıştıran “Yetmez
ama Evetçi” İkinci Cumhuriyetçilerin
katkısı büyüktür.
Ali Sirmen, 1 Şubat 2015 tarihli
yazısında, Uğur Mumcu’nun bunlara “Liboş”
adını verdiğini aktarıyor:
“... Uğur Mumcu’nun siyasal literatürümüze en büyük armağanı,
‘liboş’ kavramı olmuştur.
Savunduğu sol fikirlerden ...