Türkiye’de rejim, 12 Eylül
2010 Halkoylaması’nda yargıya el
konulması ile başlayan sivil bir darbe
süreci ile değiştirildi.
Bu süreç içinde, Erdoğan/AKP iktidarı, 15
Temmuz 2016 askeri darbe girişimini de, kendi
sivil darbesini tamamlamak için bahane olarak
kullandı.
Şimdi Demokratik Cumhuriyet Rejiminin değiştirilmesinin faturası,
bu sivil darbeyi engelleyemediği gerekçesiyle, CHP’ye ve elbette
onun lideri Kılıçdaroğlu’na kesiliyor.
Önümüzde çok yakında yerel seçimler
var:
Bu yerel seçimler, rejimi değiştiren ve tüm ülkeyi Tek Adam
Rejimi’ne mahkûm eden Erdoğan/AKP iktidarı için hayati önem
taşıyor.
Bu açıdan, iktidar ve kalemşörleri, her işi gücü (özellikle de Türk
Lirası’nın değer kaybını ve ekonomik krizi görmezden gelerek) bir
yana bırakmış, CHP’deki çatışmayı köpürtüyorlar.
Her iki liderin de hem eleştirilecek çok yönünün olması hem de
savaşımın kişisel niteliklerin ötesine geçememiş ve üstüne üstlük,
CHP’nin rejim değişikliğini engelleyememiş olması, seçmenini
partiden soğuttu ve yerel seçimlerde çok büyük bir hezimet
tehlikesi ortaya çıktı.
CHP seçmenini partiden ve rejimden soğutan bu süreç Erdoğan/AKP
iktidarı ve yandaşları tarafından canhıraş bir biçimde
destekleniyor.
Bu nedenle siyasette olup bitenlere duygusal değil, soğukkanlı bir
biçimde, akıl ve siyaset bilimi açılarından bakmak gerektiğini
düşünüyorum.
***
Kılıçdaroğlu yeterince enerjik ve
etkili muhalefet yapabilen bir lider
olamadı, ama CHP’deki sorunu kişisel
liderlik sorunu olduğu kanısında
değilim...
Bu nedenle bu çatışmanın, tam yerel
seçimler öncesinde, zamansız ve kişisel
liderlik sorunlarını aşamadığı için de yararsız
olduğunu düşünüyorum.
Bu gerçeği anlatmak amacıyla da 20 gündür, CHP tarihinden örnekler
vererek, yetenekli ve karizmatik liderlerin de, uygunsuz toplumsal
ve siyasal koşullardan dolayı ülke sorunlarını çözmekte yetersiz
kaldıklarını vurgulayan bir dizi yazı yazdım.
Ama mademki konu sonunda döndü dolaştı
yine Kılıçdaroğlu-İnce çatışmasına indirgendi,
buyrun bu konudaki düşüncelerim
aşağıda!
***
Önce her iki liderin de
artılarından başlayalım:
Kılıçdaroğlu, bu kurultay tartışmasına kadar tam bir demokratik
lider portresi çizmiş, CHP’nin, “Demokrasiyi sadece
kendisi için değil, herkes için isteyen bir
parti” kimliğini geliştirerek korumuştur.
Ayrıca Erdoğan tarafından sürekli olarak tahrik edildiği,
sürüklenmek istendiği, mezhepçi ve etnik tuzaklara düşmemiş,
soğukkanlılığını ve demokratlığını koruyarak kimlik siyaseti
kapanına yakalanmamıştır.
İnce ise Cumhurbaşkanlığı kampanyasında, hazırcevaplığı, zekâsı,
kültürü, atılganlığı, çalışkanlığı, heyecanı, samimiyeti ile
temayüz etmiş, karizmatik bir portre çizmiştir.
İnce’nin bu yükselişi, Kılıçdaroğlu’nun sakin liderliğini yeterince
etkili, enerjik ve kararlı bulmayanlar için parti içi liderlik
açısından bir çözüm olarak algılanmıştır.
Şimdi gelelim olumsuzluklarına:
Kılıçdaroğlu, Demokratik Rejim’in darbe yediği şu dönüm
noktalarında yeterli derecede kararlı ve enerjik davranmamakla,
rejime sahip çıkamamakla ve bunları meşrulaştırarak rejim
değişikliğine zımni olarak destek vermekle eleştirilmektedir:
1) 12 Eylül 2010 Halkoylaması’nda yargının siyasal iktidarın
denetimine verilerek Demokrasinin en önemli koşulu olan yargı
bağımsızlığının yok edilmesi.
2) 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın Başbakanlıktan istifa
etmeden seçime katılması ve Cumhurbaşkanı seçilmesi; böylece
demokratik bir seçimin en ilkel koşulu olan eşitlik ve adalet
ilkesinin yok sayılması.
3) 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra Erdoğan’ın Anayasa’ya aykırı
olarak hükümet görevlendirmesi yapmaması ve seçimleri
yeniletmesi.
4) Milletvekili dokunulmazlıklarının, Anayasa’ya aykırı olarak
kaldırılmasına bile bile destek verilmesi.
5) 20 Temmuz 2016’da ilan edilen Olağanüstü Hal uygulamalarına ve
ülkenin Anayasa Mahkemesi Denetimi dışında bırakılan Kanun Hükmünde
Kararnamelerle idare edilmesine boyun eğilmesi.
6) OHAL rejimi altında ve KHK’larla düzenlenen baskılarla
gerçekleştirilen 16 Nisan 2017 Halkoylamasının yapılmasını kabul
etmesi.
7) 16 Nisan 2017 Halkoylamasının yasalara açıkça karşı olarak ilan
edilen sonuçlarına direnmemesi ve bunları kabul etmesi.
8) 24 Haziran 2018 seçimlerindeki iktidar baskılarına karşı
koyamaması.
İnce’nin olumsuzlukları:
Kılıçdaroğlu’nun Demokratik Rejimi yok eden süreçteki bu uzun
listesine karşılık, İnce sadece üç hayati konuda olumsuzluğa sahip
görünüyor:
1) 24 Haziran seçimlerinde, seçim öncesi yarattığı beklentilere
aykırı olarak, muhalefetin oylarına yeterince sahip çıkamaması.
2) Yine seçim gecesi yaptığı “10 milyon fark var”
analiziyle, büyük resmi görememesi, makro çözümleme yapamaması, çok
bireysel ve yanlış değerlendirmelere saplanması.
3) Ve en önemlisi de seçim öncesinde
Kılıçdaroğlu’na karşı liderlik yarışına
girmeyeceğini açıkça belirtmesine rağmen, seçimden sonra, üstelik
de hemen, liderlik savaşımını başlatması ile kamuoyundaki bütün
güvenilirliğini sıfırlaması.
***