Değerli gazeteci
Saygı Öztürk, SÖZCÜ gazetesinde
yine önemli bir habere imza
atmış:
İktidarın yerel seçimlerden önce, propaganda
amacıyla kamuoyuna sunduğu “Sözde Adalet Reformu”
yani daha açıkçası, yazımın başlığındaki gibi “Adalet
Reformu Palavrası”nı açıklıyor.
Yazının önemli bir başlığını aşağıda
alıntıladım.
Ama önce niçin iktidarın bu projesine
“Sözde” ve “Palavra” reform dediğimi
açıklayayım:
“Hâkim Teminatı” yani
“Yargıç Güvencesi” olmayan, yargıç ve
savcıların kaderlerinin siyasal iktidarın
iki dudağının arasında olduğu rejimlerde
“Adalet”ten de Adalet Reformu”ndan da
söz etmek olanağı yoktur!
***
Bütün ömrümce koruduğum
ve hâlâ ısrarla güvenmekte direndiğim
savcı ve yargıçlarımızı rencide etmemek
için mahkeme ve olay ismi vermeden,
aklıma gelen sıkıntıları ve olayları
anımsatayım:
1) Yargının bağımlı olduğu yürütmenin başı,
yargıya talimat niteliğinde söylemlerde bulunmuyor mu?
2) Yürütmenin başı, bazı yargı kararları için
“Güçleri yetiyorsa yıksınlar” diyor ve hiç kulak
asmadan inşaat eylemlerine devam etmiyor mu?
3) Yürütmenin başı, özel durumlarda kendisini
de yargılama yetkisi olan heyeti bizzat seçmiyor ve üyelerin
seçimini etkilemiyor mu?
4) Yürütmenin başının, “Bunu
yanına koymam” dediği kişiler yargıda sıkıntıya
girmiyorlar mı?
5) İktidarın hoşuna gitmeyen kararları veren
yargıçlar tek tek veya heyet halinde, derhal değiştirilmiyor
mu?
6) Belli davalar göz göre göre bizzat kendileri
de sanık olan savcılar tarafından hazırlanmıyor mu?
7) “FETÖ Borsası” dedikoduları
doğrudan siyasal iktidarın veya yandaşlarının müdahalesinden
kaynaklanmıyor mu?
8) Yargıç ve savcıların en yüksek kurulunun
başı doğrudan doğruya Bakan değil mi; üyeler siyasetin, yani
yürütmenin etkisiyle seçilmiyorlar mı?
9) Seçimleri denetleyen en yüksek kurul, oy
sayımında bile seçim yasalarına doğrudan doğruya aykırı olan
kararlar almıyor mu?
10) Yüksek Mahkemeler bile kimi zaman
önlerindeki davalara bakmayı “Geç gelen adalet, adalet
değildir” özdeyişini anımsatacak biçimde geciktirmiyorlar
mı?
11) Neyin eleştiri neyin hakaret olarak
algılandığı, bütünüyle öznel, yani subjektif biçimde
değerlendirilmiyor mu?
12) Cumhurbaşkanı’na Hakaret özel maddesi,
yerli yersiz, haklı haksız, sürekli olarak bir “Demokles’in
Kılıcı” biçiminde işletilmiyor mu?
13) Yürütmeyi rahatsız eden abuk sabuk
haberlere yayın yasağı getirilmiyor mu; bu yetmiyormuş gibi, yayın
yasağına da yayın yasağı getirilmiyor mu?
14) Ekonomik politikayı ve ekonomik durumu
eleştiren masum iş insanları, vatandaşlar ve gazeteciler bile
“Ekonomik Darbe” ve “Terör “ suçlamalarıyla
yargılanmıyor mu?
Ve asıl kritik
sorular:
Bütün bunların sebebi
yargının siyasal iktidarın emrine sokulmuş
olması değil mi...
“Yargıç Güvencesi” yani
“Hâkim Teminatı” getirmeyen bir “Sözde
Reform Paketi” bu sorunların hangisini
çözebilir?
***
Şimdi değerli gazeteci
Öztürk’ün yazısının, yazarları,
gazetecileri ve Sosyal Medya
Kullanıcılarını ilgilendiren en önemli
başlığını özetleyeyim:
“DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMAK SUÇ
OLMAYACAK
Önemli yenilikler içeren taslağa
göre haber verme sınırlarını aşmayan veya
eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları
suç oluşturmayacak.
6 ayı geçmeyen suçlarda, ön ödeme
yapılması halinde dava açılmayacak.
Tutukluluk süreleri
azalacak.
İlk paketin yasalaşmasının
ardından yeni paketlerin de geleceğini belirten Adalet
Bakanlığı yetkilileri, pakette yer alan bazı
değişiklik önerilerini şöyle açıkladı:
HABER VE ELEŞTİRİ: ‘Terör örgütü
propagandası’ suçu, bir yıldan beş yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılacak.
Bu suçun basın ve yayın yolu ile
işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında
artırılabilecek.”
***