Eski yılın bu son Pazar yazısı da
ELBETTE içerde olanlar için yazılacak!
Niçin “ELBETTE”?
Yanıt, aşağıda bir
bölümünü alıntıladığım, sekiz yıl önce yazdığım
bir yeni yıl yazısında!
***
Yeni yılın bu ilk Pazar yazısında yılbaşını
hapishanede ve hastanede karşılamanın nasıl bir şey olduğu hakkında
bir iki fikir kırıntısı karalayacaktım.
Doğan Hızlan’ın
“hümanistliğini” yansıtan duygusal yazısı ile
Ahmet Hakan’ın Türkiye’deki siyasal ve toplumsal
iklim değişikliğini vurgulayan yazısını okuyunca, onların sözleri
üzerinden düşüncelerimi aktarmaya karar verdim.
Doğan Hızlan’ın 1 Ocak 2010
tarihinde yeni yıl kutlamalarına ilişkin yazdığı “Yumuşak
geçiş taraftarıyım” başlıklı yazısında şu satırlar
dikkatimi çekti:
“...Acıların, ölümlerin, kıyımların,
zulümlerin geçen yılda kalmasını dilemek yeni
yıla girişte tuttuğum tek
dilektir.
Hastaların, gecesini-gündüzünü bir
hapishane odasında geçirenlerin,
umutsuzluğun bir kene gibi yapıştığı insanların
ve haksızlığa uğrayan masumların olduğu
bir yerde, her şeye rağmen neşelenmek pek
de benim tabıma uygun değil...”
Türkiye nasıl
bu hale geldi?
Neden yeni yıl yazıları artık hapishane-hastane
ekseninde yazılmaya başlandı?
Yoksa ülkemizin siyasal atmosferi artık boğucu
bir hapishane havasına mı dönüştü?
Sanıyorum bu konudaki değişimin anahtarını,
laikleri demokrat olmamakla eleştiren Orhan
Pamuk’a bir mektup yazarak “demode
oluyorsun” uyarısı yapan Ahmet Hakan
açıklıyordu:
Yine 1 Ocak 2010 tarihli olan yazının şu
satırları, Türkiye’nin AKP iktidarı döneminde yaşadığı değişimi
yansıtıyordu:
“...Ama Orhan Pamuk Bey, siz
buralardan bir parça uzaklaştıktan
sonra...
Memlekette bir şey oldu, tuhaf bir
şey...
...Hani eskiden mazlum
konumuna düşürülen, her daim mağdur
edilen ‘muhafazakârlar’ vardı
ya...
İşte o ‘muhafazakârlar’, artık sizin
bildiğiniz eski ‘muhafazakârlar’
değiller...
Güç ellerine geçti... Kudretli
oldular... Muktedir oldular...
Ve maalesef onların da pek fazla
demokrasiye saygıları kalmadı.
‘Gık’ diyenin üstüne
çullanıyorlar...
‘Eleştiri hakkı’ falan
dinlemiyorlar.
Öyle tahammülsüzleştiler ki,
aleyhlerinde yayın yapan medya organlarını sinsi
planlarla susturmaya
kalkışıyorlar.
‘Farklı yaşam tarzları’na karşı
‘şimdilik’ müsamaha gösterdikleri izlenimi
veriyorlar...
‘Ergenekon’ diye masalsı yönleri
hayli fazla bir şey icat ettiler, azıcık
inançsızlık gösterene hemen yapıştırıyorlar
‘darbeci’ etiketini...
Yani sizin anlayacağınız Orhan
Pamuk Bey...
Buralarda artık
‘laiklerin demokrasiye olan saygısı’ meselesinden
ziyade ‘muhafazakârların demokrasiye olan
saygısı’ meselesi daha
popüler...”
Aslında Orhan Pamuk’un yanılgısı, Türkiye’de
kendine “aydın” diyen ama AKP iktidarının paralelinde
“tatlı su aydınlığı” yapan kesimin ortak
yanılgısıydı:
Bunlar sahte bir “Demokrasi Havarisi”
rolü oynarken somut siyasal baskılara, hapishanelerde yatanlara,
yargılanan gazetecilere ve yazarlara, el konulan gazete ve
televizyonlara sırtlarını çevirip yanlış bir “laik-muhafazakâr”
çekişmesini, olmayan bir darbe tehdidi üzerinden iktidar adına
savunuyorlardı.
İktidarlara sığınarak, hele hele
uygulamalarıyla temel hak ve özgürlükleri tehdit eden iktidarlara
yamanarak “aydın” olunmaz, olunamaz!
(www.kongar.org Aydınlanma 03.01.2010
“Hapishanede Yılbaşı: Hızlan, Değişim, Pamuk ve Hakan”)
***
Yukarıda bir bölümünü alıntıladığım
yazıyı 2010 yılının ilk Pazar gününde
yazmıştım.
Alıntı yaptığım iki yazı da, aynı
tarihlerde, yani AKP/Erdoğan iktidarının sekizinci
yılında yazılmıştı.
Bu yazılardan sonra bir sekiz yıl
daha geçti...
AKP/Erdoğan iktidarı devam
ediyor; onaltıncı yılına
girdi:
Onun için yazıma başlarken “Eski yılın
bu son Pazar yazısı da ELBETTE içerde
olanlar için yazılacak!”
dedim.
Ama hiç kuşkum yok ki, Demokrasi
ve Hukuk Devleti mücadelesi yeni yılda da
güçlenerek sürecek...
Ve biz, çok da uzakta olmayan bir
gün, yeni yıl yazılarının “ELBETTE” içerde
olan gazeteci ve yazarlar için
“YAZILMAYACAĞI” günleri de
göreceğiz!
***