Geçen gün Ömer
Seyfettin’in külliyatını okurken,
Felsefe- Edebiyat öğretmeni
olan annemin el yazısıyla yazıp
kitabın arasına koyduğu bir öykü
buldum...
Herhalde Ömer Seyfettin’e özenmiş, oturup kendisi de galiba “İncili
Kaftan” ve “Diyet” öykülerinden esinlenerek bir öykü yazmış...
***
Eskiden, çok eskiden, bir grup
insan, ortaklaşa sahip oldukları bir
çiftlikteyaşarlarmış...
Çiftliği yönetmek için de zaman zaman aralarından birini kâhya
seçerlermiş...
Yine böyle bir seçimle bir kâhya bulmuşlar...
Adamı tanıyanlar “Yapmayın etmeyin, içten pazarlıklıdır, kötü
niyetlidir, bize hizmet etmez, hepimizi zarara
sokar” diye uyarmışlar ama seslerini duyuramamışlar.
***
Ne yazık ki zaman içinde, adamın kötü niyetli olduğunu
söyleyenlerin haklı olduğu anlaşılmış:
Adam gerçekten içten pazarlıklı ve kurnaz çıkmış...
Bütün zalimler gibi yağmacı, rüşvetçi ve hırsız...
Bütün yağmacı, rüşvetçi ve hırsızlar gibi de zalimmiş!
***
Getirdiği işçilerle birlikte yavaş yavaş tüm çiftliği ele
geçirmiş...
Kızdıklarını zindana atmış...
Herkesi sabah akşam azarlamaya...
Fırsat buldukça dövmeye...
Çiftliğin malını mülkünü yağmalamaya başlamış...