Önce Melih Altınok kardeşimin dünkü yazısından şu satırları
hatırlayalım:
"Dindarlara, muhafazakarlara 'hoşgörü, tahammül' telkin
edenler, Atatürk'ü soğukkanlılıkla siyasi bir
karakter olarak ele alan analizleri bile hakaret
sayıyorlar. Ellerindeki 'Atatürk düşmanı' yaftalarını
entellektüellerin boyunlarına asarak susturulmalarını,
içeri tıkılmalarını talep ediyorlar."
Altına imzamı atarım.
Çünkü bunlar faşisttirler.
Komünist de olsalar aynı kapıya çıkıyor. (Hem Kemalist hem
sosyalist olmanın "doğaya aykırı" garabeti üzerinde bugün
durmayacağım. "Askerleri" düşünsünler.)
Bunlara göre Atatürk peygamber, Nutuk kutsal kitap, Çankaya Köşkü
Kabe'dir.
(Hatırlarsanız, "Kabe Arab'ın olsun, bize Çankaya yeter" diye
şiirler yazıyorlardı.) Faşistler "eleştiriden" anlamazlar.
Eleştiriyle hakareti ayırdedemezler.
Kendileri gibi düşünmeyen herkesi de yok etmek isterler.
Bir faşist ile tartışılmaz.
Çünkü kendisine laf anlatılamaz.
Kimbilir kaç yüzüncü kere yeniden yazayım:
Ben Atatürk düşmanı değilim.
Yaptığım Atatürk'ün şahsını değil, "döneminin" bazı uygulamalarını
eleştirmekten ibaretti.
Çünkü işim budur, görevim budur.
Bunu bırakıp Serenay'ın donunu yazacak değilim.
Menderes dönemini de eleştirdim, Demirel'i de, bunların çok sevgili
generallerini de, hazretler hiç üstünde durmadılar.
Karta kaçmış bir faşist beni Atatürk düşmanı olarak etiketledi.
Onun kadar kart olmayan bir başkası beni Kadir Mısıroğlu'yla aynı
kefeye koydu. Oysa aramızda uçurumlar vardı.