İstanbul sermayesine göbekten bağlı olup "iktisat yazarlığı"
yapmak zor iştir. Yalan söylesen vicdanın elvermez, doğruyu
söylesen büyük patron kızabilir.
(Bir de "halkımız aç sefil" diye kafadan sallayanlar var, onlar
ancak "gazete kılığında çıkan propaganda broşürlerinde"
öterler.)
Evet, sefalet edebiyatı, iktisattan anlayan için "sürdürülemez" bir
sakillik.
Fakat muhalefet etmek de şart, büyük patron öyle emretmiş...
Ne yapacaksın? "Ortadan" gideceksin, ara sıra gerçeği yazacaksın,
ara sıra da ağlayacaksın, vaziyeti idare edeceksin.
Örneğin, bir gün "dış borçlar gırtlağı aştı" diyeceksin, ertesi gün
dönüp "dış borçlar sorun yaratmaz" yazacaksın: "Başka ülkelerle
kıyaslanırsa endişe verecek büyüklükte değil. Bugüne kadar
döndürdük, bugünden sonra da döndürürüz."
Hani batıyorduk yahu?
Halkımızın üç kişisinden biri yoksulmuş...
Eh, demek ki üçte ikisi de yoksul değil!
Bu oranı beğenmiyor musun? Hiç olmazsa yarıyı geçmişiz. "Sizin
partinin" devrinde herkes yoksuldu.
Sonra da şaşacaksın: "Vatandaş tüketiyor, Türkiye büyüyor, peki
halkımız parayı nereden buluyor?"