Atatürk, hem Cumhurbaşkanı hem de CHP Genel Başkanı'ydı.
İnönü, hem Cumhurbaşkanı hem de CHP Genel Başkanı'ydı.
Üstelik İnönü, Atatürk'ün ölümünden hemen bir buçuk ay sonra
"değişmez genel başkan" ilan edilmiş, bu durum taa 1946'ya, bu
durumun "çok partili sistemde ayıp kaçtığı" farkedilene kadar
sürmüştü...
Demin eksik söyledim, 1927'den itibaren Atatürk de "değişmez" genel
başkandı tabii. Memlekete demokrasi gelmişti ya, şimdi evinde dolma
saran bazı bayan köşe yazarlarının deyimiyle.
1946'da İnönü'nün değişmezliği değiştirildi ama parti başkanının
öyle kurultayda falan değil "milletvekileri tarafından" seçilmesine
karar verildi.
(Bu partinin şimdi de "değişmez" değil ama "kolay kolay değişmez"
bir genel başkanı vardır maşallah.) Demek ki neymiş efendim, bu
memlekette "partili cumhurbaşkanı" hiç görülmemiş bir şey
değilmiş!
Asıl partisiz devlet başkanlarımız, padişahlardır.
Fakat bir Reşat'ın İttihat yanlısı, bir Vahdettin'in İtilaf yanlısı
oldukları da bilinir.
Demek ki orada bile mutlak tarafsızlık yokmuş.
Daha sonra Celal Bayar DP'nin cumhurbaşkanı oldu.
Fakat "partili gibi" davranması muhalefet tarafından hiç de hoş
karşılanmadı.
İnönü yapınca oluyordu, Bayar yapınca olmuyordu.
İnönü'nün yakasında altı oklu rozetle dolanması helal, Bayar'ın
topuzunda DP amblemli bastonla dolanması haramdı.
1960 darbesinden sonra "cumhurbaşkanı seçilenin partisiyle ilişkisi
kesilir" ilkesi getirildi.
Bu seçilen "emekli memur" olduğu sürece mesele yoktu. Bir Ahmet
Necdet Sezer'in (ki tarihimizde en çabuk unutulan cumhurbaşkanıdır)
eğilimleri görmezden gelinecekti.
Gürsel, Sunay, Korutürk, Evren, maşallah çok tarafsızdılar.
Örneğin birinin 12 Mart darbesini, ötekinin 12 Eylül darbesini
bilip de meşru hükümete haber vermeyeceği kadar...