Yeniden dünyaya gelsem şu üç şeyden birini olmak isterdim:
Caz piyanisti, sinema yönetmeni ya da arkeolog.
Piyanist olamasak, bir "flamenco" orkestrasında
"cajon" çalmak da uyardı yani... (Bu bir tür
"Endülüs darbukası" oluyor.)
Flamenco dedim de, aklıma bir fıkra geldi:
Flamenco orkestrası İstanbul'a gelmiş, müzisyenler ellerinde
gitarları vb. uçaktan iniyorlar...
En son ufak tefek, ince bıyıklı, gözleri fıldır fıldır bir adam
inmiş.
Elinde bir sopa, sopanın ucunda bir çivi.
Gazetecilerin ilgisini çekmiş, sormuşlar:
"Siz kimsiniz? Ne iş
yapıyorsunuz?" "Gördüğünüz gibi
orkestra elemanlarından biriyim" demiş
adam.
"Peki ne çalıyorsunuz?"...